İmlasız da görevini yaparak köşesine çekildi.
bu yazıda imlasızın şiirleri üzerinde durmak istiyorum.
ancak derginin tüm sayıları elimde yok. 1.,3. 4.,5.,6. ve 2.yıla ilişkin 7.,8.sayılar var elimde.
bu sayılarda bulunan şiirlerden yürüyerek imlasız’ın bir şiir değerlendirmesini yapmak istiyorum.
İmlasız, adı üstünde yazımda kurallara bağlı olmayan bir dergiydi. bu özelliği onun içeriğini de belirliyor. dergideki yazıların önemli bir bölümü kuraldışı konuları ele alan yazılardı. bu durum ufuk açıcı bir etki yaptı. yeni konular ve yeni kültür-sanat konuları bu yolla ortaya getiriliyordu.
Yazımda büyük harf kullanmamak imlası’zın gündeme getirdiği değişikliklerin başında geliyordu. Ben de yazılarımda büyük harf kullanmıyorum diye eleştirildim. Oysa bu benim bir yazım tercihimdi. Zaman zaman kullanıyorum bu seçimimi. Aslında her zaman kullanmak istememe karşın zorunluluktan ötürü bu kararımı kimi kez uygulayamıyorum. Ne ki büyük harf kullanmadan yazı yazmayı hala sürdürüyorum.
İmlasız’ın bu yanı benimle birebir örtüşüyor. O nedenledir ki kendimi onunla aynı yolda giden arkadaş gibi gördüm her zaman.
Bu yazı biraz da böyle bir gönül yakınlığı ile yazıldı.
Artık şiirlere geçebiliriz:
Birinci sayı:
Bu sayıda h.peker, k.iskender, y.eradam, v.kemer, a.yüce, a.madanoğlu, m.ibakorkmaz, t.cem, b.esmer, s.demirci, i.demirkoçgir, o.akyıl’ın şiirleri yer alıyor. Demek ki on iki şiir var. Şiirlerin tümü henüz yeterli düzeye ulaşamamış dizelerden oluşuyor.
Genel olarak kimi sosyal sorunlara ya da konulara dokunulmak üzere yazılmış bulunan şiirler… Oysa sosyal konular ya da sorunlar bağlamında şiir kurulamaz, kurulmamalıdır. Şiirin elden kolayca kaçırılmasına neden olan bu toplumsallık tercihi giderek şiiri bir kavganın aracı haline getiriyor.
“ ‘küreselleşme’ denilen emperyalizmin en yeni ve uç örneklerinin sergilendiği bu dönemde şiir, toplumsal olmayacaksa neye yarayacak ki?” diyenler doğal olarak haklıdırlar. ne ki tam tersini düşünenlerin bulunduğunu, olabildiğini unutmamak gerekiyor. Yetmişli yıllarda şiirimizin böyle bir ortamda birkaç yıl kullanıldığını biliyoruz ve o döneminin şiire çok ağır maliyetler ödettiğini unutmamalıyız.
Ben, şiirin bir slogan aracı olarak kullanılmasına şiddetle karşıyım. Şiir, böyle bir ortamda kolayca elden çıkıyor ve bir propaganda aracı oluyor. Çevresinde oluştuğu sorunsal çözüldüğünde şiirin varlığı tartışılır hale geliyor. Çünkü o sorundur onu var eden…
Artık sorun ortadan kalkmış ve şiire de ihtiyaç kalmamıştır.
Görüyor musunuz?
Şiir hiç böyle bir şey değildir ve böyle olmaya da onu kimse zorlamamalıdır.
Kimsenin böyle bir hakkı yoktur, olamaz!…
Bu sayının şiirlerinden rasgele kimi örnekleri aşağıya alıyorum:
Şiir yaşanmışlığımızı köreltiyor
Yazma sebebimi imkânsızlaştıran
………………..
…………
…………
Şair intikamını şiir ezberlenince alır.
( v. Kemer/ takvimin kendini asmadan önceki muğlak sözleri)
Ağlama gül içimde
Yönünü şaşırarak bulan bir ırmak var
Titriyor, ürperiyor, korkuyorum
Yalnızlığımla denize karışmaktan
( m. İbakorkmaz ,sonrası yok)
Geri gel
En ağır konuşmak deniyor buna
Ağbiler akıyor ha bire bir
nehirler ile susuyor bu ülke
(t.cem/ gerilemeler)
İsteciliği keşfettim ahali esnemeyin
Malından mülküne taşınan şehrin,
Ala memleket dedikten sonra,
İşte fırsat yazıyor kapısında
(b.esmer/ evreka)
Yatağında bir bayram günü edepsiz
Sözlerin varmış meğer pencereyi açsan
Yeni bir hayat aynaya baksan yine sen
( o.akyıl/ …)
bu örneklerin tümünde şiirleşememiş dizeler yer alıyor.
Böyle şiirleşememiş dizelerin bulunduğu ürünler, yayımlamamak gerekmiyor mu?
Hiçbir semantik çalışma yapılmadan dize kurulabilir mi?
Şiiri ezberlenen şair okuyucudan intikam mı almış oluyor?!!
yorsa böyle ucuz bir espri için şiir araç mı edilmiştir?
İbakorkmaz, doğrudan ya da dolaylı olarak aşağı yukarı aynı anlama gelen sözler söylemiş olmuyor mu yani?
Çok çok tutuk bir söyleyişi seçen t. Cem bu yolla şiire nasıl ulaşacak?
Baran esmer, oldukça iri bir konunun altına girerek şiir kurmaya çalışıyor. Bu iri konunun dışavurumunda da /isteyiciliği keşfettim ahali uyumayın/ gibi iri lâflar ediyor tabiî…
Eski şiirin yansımaları bunlar…
Bir süreden beri şiirimizi etkisi altına aldı bu yansıma gittikçe de derinlik kazanıyor.
o.akyıl, ne dediği ve neyi amaçladığı belli olmayan sözler ediyor.
Üçüncü sayı:
Bu sayıda 13 şair yer almıştır. H.içli, h.peker, o.özmen, k.iskender, e.akdamar, v.artunç, m.sadık kırımlı, ö.erdoğan, c.taş, n.duman, y.yakup, m.çarboğa, h.şafak’a ait şiirler var.
Hasan içli, yüz-göz başlıklı şiirinde;
/ Bense babasını sevecek kadar az terk / derken, babasını çok az terk etmenin onu çok sevmek mi olduğunu söylemek istiyor ki?
Böyle mi söylenir bu?
Ve bu, şiir cümlesi mi ki?
/Ah tükürmeli bu yüzden yüzünüzün iyilik tiklerine/ dizesi de hiç şiire yakışmıyor.
/Ve hala intihar yüzlü çocuklar. Her şubatta saklambaç oynamakta/ dizesindeki /intihar yüzlü çocuklar/ söz grubu, çocukla nasıl da bağdaştırılabilmiştir anlamak mümkün değil!
Saçak altlarında unuttuğum ey gök gürültülü yüzüm
Üzülme artık!
Dizelerinde biçim ile içerik arasında nasıl bir uyum ilişkisi kurulabilmiştir? “gök gürültülü” izlenimi veren bir “yüzün”, ”üzülme”sinden mi sevinmesinden mi söz edilebilir? iyi değerlendirilmeli…
Olcay Özmen kızlarağası adlı şiirinde;
Yenilen her kadın üşüyen bir gelinciktir
Sabahlarımda ve başlamamış her aşk
Unutulan bir aşk gibi
Uzun ve ıslaktır bir şehrin koynunda
Derken üzerinde çalışılmış şiirselliği yakalamış dizelerle geliyor okuyucuya. Büyük lâflar falan etmeden…
Bu sayıda depolar’dan başlıklı bir şiir ile yer almış olan k.iskender, çok pervasız bir söyleyişi seçmiştir. hemen her sayıda bir şiiri olan k.iskender, şiirin balından değişik yöntemlerle okuyucuya güzel dizeler sunuyor.
Emin Akdamar, dağ rüzgârı şiirinde eski söyleyişini bırakmamış görünse bile en azından şiirin içinde devindiğini gösteriyor.
Emin, öteden beri yalın bir dil kurmayı hep önemsedi. Bu şiirinde de pırıl pırıl bir Türkçesi var. Böyle şiirlerin derinlik kazanması sorunu vardır. Emin bu sorunu çok kolay çözüyor.
Bana soru sorma
Sevdiğimi söylüyorum ya
Der gibi…
Özcan Erdoğan, acı ve mesel adını verdiği şiirinde belli bir düzeyi tutturmuş görünüyor.
Bulamazsın hiçbir kitapta acısını tanrının
dizesi gibi dizelerle örülüdür şiiri.
Aykırı dizeler’de cesim taş, özentili bir üslup ile dizeler sıralıyor.
Özenti, kimi kez çok uç noktalara ulaşıyor:
bir şehir yakar kara ışıklarını en acımasızlığında köhneleşmişliklerin
dizesi galiba çok iyi bir örnek oldu.
Nurduran duman’ın imlasız’ın birkaç sayısında şiiri var.
Bir düzey, nurduran doğan.
Dizelerinde özen görünüyor:
Kurutulmuş meyve köküyüm
Dizi dizi duvarlara asılı
Ben buralı değilim
Dizeleri, ‘ben buralı değilim’ adlı şiirinden alınmış özenli dizelerden…
Yunus Yakup, ‘gökten ağıt’ adlı şiirinde ;
Güneş gündelik yolculuğunu tamamlarken
Kuşlar çığlık çığlığa terk ediyor maviliğini
nasıl da kararıyor sevgili gökyüzü
Dizelerinde görüleceği gibi, şiir yakalanamamış, ne ki /çığlık çığlığa kuşlar- maviliği terk etme /gibi sözcük düzenlemeleri, sanki bu noksanlığı gideriyormuş gibi algılama olanağı tanıyor.
Duygusal yük, şiiri eziyor…
Murathan çarboğa, ‘ucube güller’de iyi düzeyde bir şiirle geliyor.
Halim şafak’ın ‘bozuk imla’sı da biraz uzun olmakla birlikte iyi şiir örneği olarak dergide yer alıyor.
Dördüncü sayı:
Bu sayıda on sekiz şiir var. Bu sayı öteki sayılara bakıldığında dikkat çekiyor. Galiba yazı bulunamamış olmasından iler gelen bir durum bu. Ancak çok iyi düzeyde şiirler var:
a.erhan, m.ibakorkmaz, t.cem, o.akyıl, b. Polat, s.özer, b.balcı, a.çakmak, ş.özüdoğru, m.met altun, d.delibaş, e.gümüşdoğan, a.süleymanoğlu, o.özmen, ö.zeybek, k.hakan, h.yağız, s.umutlu bu sayının ozanları.
Ahmet Erhan, iki şiirle yerini almış. ‘Şantör yakınması’ ve ‘kör’. Derginin en iyi şiirlerinden ikisi.
Mustafa ibakorkmaz, tezer cem, Serkan özer, Ahmet çakmak, emra gümüşdoğan, sosyal konulardan ya da toplumsal sorunlardan kimilerini, ele alıyor ve bunlarla ilgili olarak görüş ve düşünceleri işliyorlar şiirlerde.
Şiiri, bir konuyu, bir düşünceyi açıklamak için araç olarak kullanmanın öteden beri karşısında durdum ben. Bu yolla şiirin elden çıktığını söyleyerek geliyorum.
Böyle bir yol izleyerek iyi şiir yazılamaz.
Yazıldığına ilişkin örnekler de yoktur.
Çünkü şiir, böyle sorunlar ve toplumsal konular çevresinde, o konuların açıklanmasına ve yayılarak derinlik kazanmasına uygun bir araç değildir.
Şiir en az sözle, en derin ve geniş bir alanda dolaşmağa uygundur. Böyle sorunların noksansız ele alınması ve kavranması için kullanılmaya uygun değildir. Şiiri bu iş için kullananlar şiir yazmış olmuyorlar. ele aldıkları o konu için bu yolla bir şeyler söylemiş oluyorlar. oysa şiiri değil, düzyazıyı bu iş için kullanmış olsalar daha başarılı; daha açık, daha çok şey/şeyler söyleme olanağı elde etmiş olacaklardır.
Şiir için hiç vazgeçilemeyecek bir ilkedir bu.
Baran Polat, … şiirinde;
İlk kez kuşanacaksın bütün’ü
……………..
………….
İnadına hatırlatacak sana sözcüklerin bengiliğini
Gibi seçkin dizelerle geliyor.
şakir özüdoğru, !git!..’ adlı şiiriyle iyi bir örnek vermektedir.
Aytaç süleymanoğlu, ‘ savaş ilanı’, Olcay Özmen ‘şeyh galip için şarkı’ başlıklı şiirlerde düzey tutturamamışlardır.
Özgür zeybek ‘silahsız ve savunmasız’da, üzerinde çalışılmış bir şiirle geliyor.
Benzer bir çaba da kemal hakan’ın ‘her düş sahibi ile kırılır’ adlı şiirde ve hasan yağız’ın ‘tılsımlı aynalar’ şiirlerinde görülüyor.
Beşinci sayı:
Bu sayıda on dokuz şairin şiiri yer alıyor: R.yünlüel, o.kaymak, emin Akdamar, a.yüce, o.durmaz, t.öncül, e.saray, z.yalçınpınar, a.şevki, m.çarboğa, s.demirci, s.tunç, n.duran duman, h.yazıcı, n.kandemir, z,balcı, z.karaaslan, b.baysun, k.iskender.
Reha yünlüel, minifestosusta’lı çakı’da, şiirden çok aforizmik bir söylemi seçmiş görünüyor.
Emin Akdamar, sıcak dizeleriyle geliyor yine ‘evden ayrılmak’ adlı şiirinde.
ozan durmaz’ın ‘anneme’sinin dizelerindeki sesler, sanki bir yerlerden alınmış gibi sırıtıyor.
İlginç bir çalışma da zafer yançınpınar’ın bir ‘gel’ ve bir ‘git’i.
Sanki şarkı sözüdür bu şiirdeki dizeler.
Buna benzeyen şiir pek çok…
İmlasız için söylemiyorum, genel olarak söylüyorum. Hemen alımlanabilecek, kolay söylenen ve kolay akılda kalan dizelerle örülmüş şiirlerdir bunlar. Bunlardaki duygusal ağırlık, her zaman aldatıcılığını öne çıkararak gerçek şiirin yok olmasına uygun bir ortam hazırlıyor.
Murathan çarboğa’nın ‘hayata gitmeli’ adlı şiiri böyle bir duygusallığı dile getiriyor.
A.şevki de ‘karşı olmalıyım’ adlı şiirinde şiir cümlesini hiç düşünmemiş görünüyor
Karşı olmalıyım
Anadolu’nun derin tarihinden şiirim
Baba ishak’ım, bedrettin’im, celali’yim
Şarkılar söylemeli, ıslık çalmalı
Anlamın yüreğinde çarpan sözcüklerim
sevecen tunç,’ provasız bir şiir’de, şiire özenti duyan birinin söylemini dile getirmiştir sanki.
Halim yazıcı, ‘kim dinler hitler bıyıklı ölümleri’ adını verdiği şiirinde;
/sessiz su adımları avcının / mızrağının ucu pembe tin ritmi/
gibi şiirsel laflar pek çok ve şiir bu çizgiyi aşamamış…
Altıncı sayı:
Bu sayıda, s.umutlu, , t.cem, r.yünlüel, m. İbakorkmaz, d.delibaş, o.özmen, u.nikbay, e.ağın, r.ezgi çakıroğlu, k.turhan, a.gül, m.çelik, m.aksu, i.bora özcan’ın şiirleri yer alıyor.
Umutlu, cem, delibaş, sosyal konular ve sorunlar üzerinde şiir kurmaya çalışıyorlar.
Yünlüel;
Göze göz,dişe diş,hakan.
Mana sabırsız sabırsız olmasına ya,
Kendini koyacak yol bulamıyor
…………………
…………………
Dizelerinde şiir bulmak olasılığı var mı?
Aşkın yasalarını çiğniyerek
Yürüyorum hırpan ve dingin adımlarla
Varoluşumun varoş sokaklarında
Dizelerinde ibakorkmaz da aynı düzeyden seslenmektedir.
Olcay Özmen’in, /buna zül dediler ağrımızda koyu bir ezan sesi/ gibi başarılı dizeleri var.
Ulaş nikbay,
g-
enç yüzler biriktirip
aşık hünerlerden geçmekte
gibi biçimden medet umarak şiir kurmanın da bir anlamı olmadığını göremiyor.
Eren ağın;
İğdiş edilmiş sözler kalıyor artan gözlerinden
……………………..
……………………..
Sonra karanfil kokuyor içlerin
Gibi başarılı dizeler kurmaktadır..
İkinci yılın yedinci sayısında,
ö.özüdoğru, e.özgür, r.yünlüel, t.cem, m.sadık kırımlı, a.madanoğlu, o.aykıl, h.şafak, a.yüce, h.ibrahim yıldız, v.şenkal, e.erçelik, balev, s.tunç, o. Kaymak, p.onat, n.duman, s.özer, g.alp, s.umutlu’nun şiirleri var.
Özüdoğru’nun;
Bir yapraklık esintide rakıya düşen kristal rakkas:
Yenilginin ramağında duran abes his, salgın histeri
Gibi çalışılmış dizeleri var.
Madanoğlu’nun ve kırımlı’nın, o. Aykıl’ın, h.şafak’ın, h. İbrahim yıldız’ın şiirleri iyi düzeyde…
Ahmet yüce’nin;
Matematik derslerinde avuçları terleyip
Korkan çocukların parmak kaldırma inadında
Karatahtalara teğet riyakarlık gibi kastedildi
Karaya boyanmış bir küreyle üzerindeki beyaz
Dizelerinin henüz şiirleşmediği açıkça görülüyor.
volkan şenkalın şiiri de öyle…
/yağmur yine çiseliyor/ o günlerden bir gün bugün/
gibi şiirleşememiş dizeleri var buğra alev’in.
Sevecen tunç;
Söktüğünü diken bahçemizde
Alıyor soluğu yazması solgun
Büyükannem
Dizelerinde semantik bozma yapmış görünüyor. Hem de bozmanın düzeyi oldukça yüksek.
Bilindiği gibi şiir anlamsal bozma yapmadan kurulamıyor.
Anlamı bozmanın kalitesi, şiirin kalitesiyle ilişkili…
Ayrıca şairin de kalitesini gösterir.
Bu gerçek bilinince şiir yazımının kolaylaşacağı sanılmamalıdır. Çünkü anlamsal bozmanın şiiri yakalaması o kadar kolay olmuyor.
Yukarıdaki örnek bunu gösteriyor.
Ogün kaymak, sosyal sorunlar üzerinde şiir kurmaya çalışıyor. zaman zaman başarılı dizeler de yakalayabiliyor.
Polat onat’ın şiiri düzey tutturamamış görünüyor.
Serkan özer, ‘neşeli masa’ ile iyi bir örnek koyuyor.
Sabahattin umutlu, sorunları işleyen bir şeyler söylemenin peşindedir.
İkinci yılın sekizinci sayısında;
a.müslüm küçük,
/ey ummandan gelen /kadim tekrar/ey depdebeyle ürüyen/ zanlı iştah/
sözleriyle başlayan şiirinde yapay sözler içinde yitiyor.
Reha yünlüel;
Şiirin mezurası olmaz
Uzunluğu kısalığı
Genişliği,havadarlığı
Doğaya nazır, tepiğe hazırlığı
……..
……..
Gibi sözleri sıralayarak şiir kurulamadığını görmüştür diye düşünüyorum.