Bir süre önce, Rahşan Hanımın gazetelere yansıyan ilginç bir sözü olmuştu: “Din elden gidiyor!” demişti Sayın Rahşan Ecevit!.
Şimdi eşi Sayın Bülent Ecevit’in böyle bir ilginç sözü var, tartışılıyor:
“Padişah Vahdettin Hain değildi!” diyor Ecevit!..
Gerçekten ilginç!…
Buradan çıkılarak, Atatürk kavramının tabu oluşuna kadar getirildi bu tartışma.
Konuya bir tür tabu olarak baktığınızda varacağınız yerler de yer de doğal olarak yanlışlıklarla iç içe olacak.
Radikal’in 22 Temmuz 2005 günlü sayısında, Mustafa Akyol’un yazısı böyle bir yazı.
Akyol, Atatürk’ün ilköğretim okullarında ANDIMIZ’ın her sabah çocuklara okutulmasının, Atatürk’ü onlara “asla şaşmaz ve yanılmaz bir serdümen” olarak tanıtıp kavratmayı hedeflediğini ve bu tutumun Atatürk’ü tabulaştırdığını ileri sürerek başlıyor açıklamalarına.
Andımız adı verilen metin, temel eğitimin vazgeçilmezlerinden olan ulus ve vatan sevgisinin her sabah temel eğitim okullarında, söylem düzeyinde yaşama geçirilmesinden başka bir şey değildir.
Metin şöyle düzenlenmiştir:
“ TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM.
YASAM KÜÇÜKLERİMİ KORUMAK, BÜYÜKLERİMİ SAYMAK; YURDUMU, MİLLETİMİ ÖZÜMDEN ÇOK SEVMEKTİR.
ÜLKÜM, YÜKSELMEK; İLERİ GİTMEKTİR.
EY BUGÜNÜMÜZÜ SAĞLAYAN ULU ATATÜRK,
ÇİZDİĞİN YOLDA, GÖSTERDİĞİN HEDEFE, DURMADAN YÜRÜYECEĞİME AND İÇERİM.
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
Görüleceği gibi metinde, ulusa ve vatana bağlılık; yükselmek ve ileri gitme azim ve kararlılığı ile Atatürk’e bağlılık kavramları yer almaktadır.
Her sabah öğrencilerin bu kavramları söylem düzeyinde yinelemeleri sonucunda onların bilinçlerinde oluşacak olan ulus, vatan; ilerleme ve yükselme istek ve arzusu ile Atatürk’e bağlılık ve Atatürk sevgisi, A t a t ü r k y a s a s ı n ı n bir buyruğu olduğu için değil, yetişmekte olan kuşakların bilinçlerinde diriliğini sürekli olarak koruması istenen kavramları yinelemek için yer almaktadırlar.
Metin içinde Atatürk, hiç de bir “serdümen” olarak takdim edilmiyor. Aksine, “bugünümüzü sağlayan” bir ulus büyüğü olarak sunuluyor.
Bu yapılırken adının önüne “Ulu” sıfatı getiriliyor. Bu sıfat, Atatürk’ün ulusuyla birlikte yoktan var ettiği TÜRKİYE CUMHURİYETİNCE verilmiş ve bir kadirbilirlikten başka bir şey değil!
Ulusunu, onlarla birlikte yok olmaktan kurtarıp her yönüyle yeni bir Türkiye kuran Atatürk’ü, yetişmekte olan kuşaklar, salt söylem değeri olan “ulu” sıfatıyla anımsasınlar ve bu anımsama onların bilinçlerinde sağlam ve köklü bir yer etsin istenmiştir.
Böyle bir istek “tabu yöntemini seçmek” mi oluyor?
İnsaflı olunmalıdır!
Metinde, “çizdiğin yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime…..and içerim.” Biçimindeki cümle, Atatürk’ün “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak” olarak gösterdiği hedefi tanımlıyor ki bu cümlenin anlamı bugünkü AB olduğu apaçık ortadadır.
Şimdi, Atatürk’ün bu öngörü yalvaçlığının çocuklarca kavranması ve onların bilinçlerinde yer etmesi neden rahatsızlık yaratır ki?
Yoksa, bu söylem düzeyindeki tümcelerle yetişmekte olan gençlerin ve çocukların çağdaşlığı desteklemelerinden mi ürkülüyor?
Dikkatli olunmakta yarar var…
Güya, “ilahi dinlerin peygamberlere dahi vermediği yanılmazlık payesini, biz ilk Cumhurbaşkanımıza” veriyormuşuz!
Çok ilgi çekici bir karşılaştırmadır bu!
Kestirmeden söylersek, Atatürk Peygamberlerle karşılaştırılıyor!…
Behçet Kemal Çağlar’ın Atatürk için yazdığı şiirler karşısında tedirgin olanlar Çağlar’ın, şiirleriyle Atatürk’ü aşkın bir konuma taşımak istediğini, bunun için ona aşkın güçler biçtiğini falan söylerler ve yazarlardı. Onun, Atatürk için kimi şiirlerini öğrencilerin okumasından bile rahatsızlık duyan kimi insanlarla karşılaşmışımdır.
Bu insanlar Atatürk’ü övmenin ve ona, şiirde de olsa kimi aşkın güçler tanımanın Atatürk çevresinde inanç halkaları oluşturmak anlamına geleceğini ileri sürerek rahatsızlık duymaya başlamışlardır.
Aslında bu çevreler, laiklikten rahatsız olan çevrelerdir.
Onlar laikliği, dinsizlik olarak anlayan insanlardı.
Laikliğin tüm dinlere ve inançlara aynı uzaklıkta durmak, hiçbir inancı ve dini kayırmamak anlamına geldiğini, bir türlü kabul edememişlerdir.
Ederlerse, dini istismar ederek, siyasal kazanç sağlamaları mümkün olamayacaktı çünkü. Bu da onlar için, bir tür intihar demekti.
Vahdettin’in vatan haini olmadığını bunca zaman sonra, Atatürk’ün partisine başkanlık etmiş Ecevit’in gündeme getirmesi çok ilgi çekti. Ecevit’in böyle bir tavır almasının, kalıcı hiçbir şey yapamamış olmasından kaynaklandığını ileri sürenler de vardır.
Vahdettin’in, vatan haini olup olmadığı konusu yeteri düzeyde araştırılmamış ve aydınlatılmamış olsa bile, Atatürk’ün NUTUK’ta bu sıfata yer vermesi ile bağlantılandırılarak onun tartışmaya açılmasını anlamak mümkün değildir.
Bu tutum, Atatürk’e ve onun arkadaşlarının 20.yy. başında yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmalarına karşı olanların yeni bir girişiminden başka bir şey değildir.
Şu nokta unutulmamalıdır;
Atatürk, yıkılmış olan bir imparatorluğun enkazı üzerine o enkaz ile ilişkisi olmayan yepyeni ve çağdaş bir Türkiye kurmuştur.
Yeni Anayasası bulunan,
seçimlerle iktidara gelinip gidilen,
hukukun esas olduğu;
bir seri sosyal değişimlerle çağdaş dünyanın yaşam anlayışını ve dünya kavrayışını benimsemiş bir devlettir.
Hukuk, demokrasi, bilim ve teknolojik gelişmeye bağlılık bu devletin temeline konulmuş sağlam bir harçtır.
Bunları bu temelden çıkarıp yerine başka şeyler koymak olasılığı yoktur. Olmayacaktır!
Sözü edilen yazıda, 21.yy.ın siyasal ve ekonomik gerçekliğinin yansıması olan AB’nin “ulusal egemenliğimizi” tehlikeye sokacağı; Atatürk’ün de böyle olmasını istediğinden söz edilmesi, AB karşıtlarının tabii çok işine geliyor.
Onlar da bu ülkede, Atatürk sevgisinin çok derinlere kök saldığını biliyorlar.
AB gibi, ulusumuzu birey birey dönüştürüp değiştirecek bir projenin önüne geçebilmenin ancak, Atatürk üzerinden istismar ile olasılığını denemekten başka bir çıkar yol kalmadığını bilmektedirler.
Atatürk düşüncesi, bir doktrin değildir.
Doktrin olmamasını, Atatürk’ün bizzat istemiştir.
Çünkü, Atatürkçülüğün gelişim ve değişime sürekli açık olması hedeflenmiştir. Bu anlayış, Atatürk’ün ve Atatürk düşüncesinin, Türkiye insanın bilincinde her zaman dipdiri duracağını ve yaşayacağını gösteriyor.
Atatürk düşüncesi, engellemeyecek, her çağda ön açıcılık görevini yapmayı sürdürecektir.