Muhsin Şener Rotating Header Image

Şiir Felsefesi Değil, Şiirn Felsefesi

Şiirin Felsefesi…

Bu tanımlamayı, şiir denilen anlatım biçiminin neliğini ve nasıllığınıı somutlaştırmak için kullanıyorum.

 

Şiirin neye dayandığı bilinmiyorsa,  öteden beri kullanılan bir yazılı anlatım biçimi

olarak benimsenmiş olmasıyla yetiniliyorsa şiir için, bir talihsizlik olur diye düşünüyorum. ŞİİR İÇİN ÇIKARSAMALAR ana başlığı ile yayımlanmış yazılarımda konuya ilişkin görüşlerimi açıklığa kavuşturmaya çalışmıştım.

 

Kant, Prolegomena’sında[1] yargıları açıklarken kimi örnekler verir.

Matematik yargılara ilişkin kimi örnekler…

Bu örneklerle analitik ve sentetik yargıları somutlaştırmaya çalışır.

 

Analitik yargılar, açıklayıcı yargılardır. Maddenin neliğini ve nasıl oluştuğunu, niteliklerini araştırır ve ortaya koyar. Bu yargı deneylere de dayandırılır. Analitik yargı bilimsel bir yargıdır.

 

Sentetik yargılar ise, deneye, gözleme falan yaslanmaz, esnek yargılardır. Bu yargılardan beklenen, anlamı genişletme,  boyutlandırmaktır.

 

Analitik bilgi, bilimsel bir bilgi olup, yaşamın değiştirilip dönüştürülmesine yarar.

Sentetik bilgi ise, analitik yapılanması açıklanmış olan bu bilgiye yeni, başka, genişletici ve derinleştirici boyutlar kazandırılmak için kullanılır..

 

Kant, adı geçen yapıtında (7+5= 12) örneğinden yürüyor.

 Matematik yargı olarak bu (7) ve (5) birimlerini üst üste koyduğumuz zaman ortaya (12) gibi bir birim çıkıyor. (7) ve (5) birimleri her zaman ve uzamda, böyle bir ilişki içinde, aynı sonucu veriyor. Yadsınamayacak bir gerçekliktir bu.

(7 ve 5) çokluklarını doğadaki hangi madde olarak düşünürseniz düşünün,  aynı yere ulaşıyorsunuz. Dolayısıyla bu matematiksel bilgi, bilimsel bir bilgi olarak ortaya çıkmış oluyor.

 

Şimdi, aynı çoklukların arasına bu kez (- ) işaretini koyduğumuzda işlem, çok ayrı bir sonuca ulaşıyor; ortaya (2) gibi bir çokluk çıkıyor.

Bu işlem de doğadaki hangi maddeye uygulanırsa uygulansın aynı sonucu vermektedir.

 

Bu iki çokluğun arasına bu kez (´ ) koyduğumuzda (35) gibi bir sonuç elde ediyoruz. Bu sonuç da söz konusu iki çokluğa bağlı olarak ortaya çıkıyor ve her uzam ve zaman içinde bu ilişki,  aynı sonuca ulaştırıyor.

 

Bu iki çokluğun arasına (:) işareti konulduğunda da apayrı bir sonuç ile karşılaşılıyor. O sonuç da her zaman ve uzamda değişmiyor.

 

Burada dikkatimizi çeken nokta, (7 ve 5) çokluklarının arasına konan (+, -:, ´ )   işaretlerin bu iki çokluk üzerinde oluşturdukları birbirine hiç benzemeyen sonuçlar oluyor.

 

Söz konusu işaretleri biçim olarak tanımlayabiliriz.

Belki de bu işaretlerin o çokluklara yeni biçimler verdiğini söylemek, daha doğru olacak…

Bu işaretlerle çokluklar, nitelik ve nicelik değişikliğine uğruyorlar.

 

Kant’ın bu örnekle ortaya koyduğu gerçekliği dile uygulamaya çalıştığımız alan, şiirdir. Çünkü şiirde sözcükler, tıpkı yukarıda açıklanan çokluklar arasındaki kimi ilişkilerle oluşan biçimsel değişiklikler, sözcük dizgesinde de aynı sonucu vermektedir.

 

 

Sözü edilen bu değişimlerin bilgi bilim açısından durumlarına da bakmalıyız. Çoklukların, birlikte ortaya çıkardıkları yeni çokluklar ya da çoklukların teklikler halinde bir araya gelmeleri sonucunda, ortaya çıkan çoklukların bir anlamı ve bu anlamın bir bilgisi vardır. O bilgi, ontolojik yapı ile birlikte oluşan bir bilgidir.

 

Tekliklerin birleştirilmesi ya da tekliklerle çoklukların bir araya getirilmesi ile ortaya çıkacak olan sonuçların anlamlı sonuçlar olduğu bilgisi bile bir epistemeye yaslanmaktadır.

 

Demek oluyor ki epistemeyi görmezden gelemiyoruz.

.

Anlam, hem epistemik hem de ontolojik taban üzerine oturarak ancak, bir yargı haline geliyor.

Dil Felsefesi bu işlerin nasıllığını ve neliğini ayrıntı ile incelemektedir.

 

Öte yandan, bu çoklukları öğelerine ayırarak o öğeleri ayrı ayrı aynı biçimsel değişikliğe uğrattığımızda, ortaya yeni çokluklar çıkacaktır. Örneğin (5) çokluğunu  ayrı ayrı beş teklik halinde sıralayıp  (7) çokluğu ile birlikte her ((+, -:, ´ )   işaretini sıra ile kullandığımızda (8, 9, 10, 11, 12) gibi yeni yeni  çoklukların elde edildiğini görüyoruz.

Bu durum sözcük dizgelerine uygulandığında,  aynı sonuca ulaşıldığını, şiir dizeleri ya da şiirlerin tümü göstermektedir.

 

Siyah+yeşil = kahverengi; siyah+ kırmızı= mor oluyor…

Renklerin bu karışımı, Kant’ın matematik yargıyı açıklarken ortaya koyduğu gerçekliği doğruluyor.

 

Bir de (KIRMIZI+ELMA) gibi tamlamalar var. Bu tamlamada  (kırmızı) sıfatı  (elma) adıyla birlikte, bir yeni oluşum yaratıyor. Bu oluşumda (elma), ontolojik yönden ele alındığında, onun varlık olmasından ötürü (şeker, vitamin, su, selüloz,  ve öteki kimyasallar) ortaya çıkıyor. Bu kimyasalların tümü (kırmızı) gibi bir sıfatla birleştirildiğinde, duyu organlarıyla algılanabilecek bir varlık oluşuyor. O varlık, bir analitik yargı olarak karşımızdadır. O analitik yargıyı, öğelerinden herhangi biri ile birlikte kulandığımızda bir sentetik yargı oluşturabiliyoruz. Ya da analitik yargının ortaya koyduğu özellikler toplamını öne alarak, yeni bir sentetik yargı yaratmak olasılığı doğuyor.

 

Bu aşamada, sentetik yargıların yönlendiriciliği daha çok öne çıkabiliyor. Tıpkı (7 ve 5) çoklukları arasına giren işaretlerin yarattığı, yeni çokluklara benzeyen, giz dolu anlam alanlarını önümüze seriyor.

 

Şiir,  bu değil mi?

 

O zaman, şiiri kuran sözcüklerin, önce analitik yapılarının derinliklerine ulaşmak, onları kavramak ve daha sonra da bileşimleri üzerinde çalışmak ve bir metin çıkarmak zor ve sıkıntılı, ne ki çok da keyif veren bir uğraş olarak önümüzde duruyor.

 

Bana öyle geliyor ki şiirin felsefesi, bu sayıların birbirleriyle olan ilişkilerindeki gizi keşfederek o gizi, sözcüklere uygulamaktan geçiyor.

Tabii dile egemen olmak ve doğru tanımlamalar yapmak koşuluyla.

 


[1] I.Kant,  Prolegomena, TFK yayını, 3.Baskı,İst. 2002

 

 

Muhsin ŞENER

muhsinsener@gmail.com

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>