2005 yılı artık geride kaldı. 2005’e ilişkin göstergelere bakıyorum.
Kimi genellemeler ulaştığımı söyleyebilirim.
Onları sıralamak istiyorum:
2005’in, 2004’e göre daha geri bir yıl olduğunu söyleyenler var.
Bunlar, 2004’ün kalkınma hızının (9.9), 2005’in kalkınma hızının ise (5.5) olduğu gerçeğinden hareket ediyorlar.
Giderek, kriz beklentisini bile dile getiriyorlar.
Sayıların dayattığı bu sonucun, düşündüren yanlarını unutmamalı.
Enflasyonun, hızla tek haneli sayılara (% düşmesi karşısında bu hızın artık yakalanamayacağından söz ediliyor.
O nedenledir ki oranın daha aşağıya çekilmesinin olanaksızlığı savunuluyor.
Gerçekten de enflasyonun hem de hızla, tek haneli sayılara düşmesinden, halkın cebi pek haberli olamamıştır.
Bu durumun çok önemli olduğunu düşünüyorum…
Erken seçim havasının estirilmesi, AB müzakerelerinde ortaya çıkabilecek olumsuzluklar, terör, komşu ülkelerdeki olumsuz gelişmelerin, ekonomik ortamı bozucu etkiler yapacağını vurgulayanlar vardır.
(Ercan Kumcu, Hürriyet İnt sayfası, 2.1.2006)
Sıkı para politikasının, TL’nin çok değerlenmesi sonucunu getirdiği; bunun da ithalâtı öne çıkardığı savı, önemli bir sav gibi geliyor bana!…
Konunun tedirgin edici bu yanı, gün gün kamuoyuna yayılmaya ve tartışmayı hızlandırmaya devam ediyor.
Özakman’ın ‘ÇILGIN TÜRKLERİ’nin rekor baskılar yapmayı, 2006’da da sürdüreceği anlaşılıyor.
Bu kültürel olayın altında yatan gerçeğin, “ hala İnebolu’dan Anadolu’ya vapurla çıkma hayalleri kurmak …” değil; “Çılgın Türklerin, artık Nobel ödülü sahnelerine, olimpiyat madalya törenlerine, dünyanın büyük üniversitelerindeki bilim kürsülerine, sanayi ve bilim fuarlarındaki madalya podyumlarına, özgürlük ve demokrasi sıralamalarında üst sıralara çıkmak; sağlık ve eğitim alanlarındaki istatistiklerde de en ön sıralarda” yer almak gerektiğini altını çizenler var. (Radikal, 31.12.2005, H.Şahin).
Bu satırlardaki saptamaların bir an önce gerçekleşmesini dilemek bir yana beklemek, hepimizin hakkı.
Piyasa egemenliği altındaki küreselleşen dünyada, piyasanın daha çok ve daha etkin olarak tekellerin ve oligopollerin eline geçmesi, özellikle ulusal hükümetlerin bağımsız politikalar uygulamalarının önüne geçmekte olduğunu söyleyen görüşler vardır.
Kamu müdahalesini olanaksız hale getiren böyle bir yapılanmanın, yönetimlerce ayrımında olunması ve bunun gereğini yaparak “ulusal ekonomilerin yönlendirilmesini” sağlamaları gerekiyor.
Ciddi ve yaşamsal olan bu görüşün takip edilmesi gerekiyor.
Türkiye’de bugün uygulanmakta olan projelerin, işsizliği artırdığından söz ediliyor.
% 10’lar düzeyindeki işsizliğin, hem muhalefetin hem de iktidarın çok önemli bir dikkat alanı olması gerekiyor.
Görmezden gelinebilir mi?
M. Eğilmez, 2006 yılında, yatırım eğiliminin bir önceki yıla göre düşük olacağından söz ediyor.
Konut fiyatlarının, çok şişmiş durumda olduğuna; bu durumun talebi durdurabileceğine; bunun ise, giderek kalkınmanın (5-5.5) civarında gerçekleşmesini bile önleyebileceğine dikkat çekiyor.
Yaşamakta olduğumuz bir gerçekliğin içinden ve onun derinliklerindeki çarpıcı bir başka gerçeği su yüzüne çıkarıyor.
Şu günlerde çok önde bir konudur bu konu.
Banka konut kredi faizlerinin (% 1-2) arasında bulunduğu; yönünün ise (1)’e doğru hızla düşme eğiliminde olduğu bir ortamda bu konunun, gerçekten özenle göz önünde olması gerekiyor.
Yanıltıcılığın altında ezilmekten kaçınmalıyız.
2006, bir başka yerden de böyle görünüyor.