Şiir Odası Dergisi ve Varlık’taki Bende Kalan Dizelerle her ay karşı karşıya olduğumuz günümüz ozanlarından Abdülkadir Budak neyi yazıyor dersiniz? Bir ilk şiiri mi, derinliklerdeki bir şiiri mi gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor?..Alışılmışı, yazılanı, bilineni mi… yineliyor yoksa?
Sırasıyla, Geçti İlkyaz Denemesi, Şimdi Yaz, Gömleğim Leyla Desenli, Sevdanın Son Keremi, İmzası Gül, Yanlış Anka Destanı, Aşk Beni Geçer adını taşıyan altı şiir yapıtı bulunan ve Toprak Şiir Ödülü(1982), Arıburnu ve Ceyhun Atıf Kansu Şiir ödülü(1994), Halil Kocagöz Şiir Ödülü(1998) almış bu şiire böyle bir noktadan yaklaşıldığında çok ilginç sonuçlara ulaşılacağını düşünüyorum.
Budak’ın , şiir serüvenin ta başlarında bir yeni şiir vardır; o şiir:
1. Somut bir şiirdir:
İlk üç yapıtındaki şiirler somutluğun öne çıktığı şiirlerdir. Bu şiirlerde ilişkilerin adları açıkça belirtilmiş; hangi varlık ya da durumdan etkilenildiği de açıkça söylenmiştir. Betime yaslanan bir yöntemin yeğlendiği bu ürünlerde şiirin yakalanması hep önde olmuştur. Somut durumlar içinde şiirin derinlik kazanması hiç göz ardı edilmemiştir.
/Benim gibisin sen de/Yüreği ayaza durmuş/ (Seçme Şiirler,s.8); /Farkın yok değneksiz körden/ Sağa sola çarpa çarpa/ Sürdürürsün yaşamını/ (agy,s.9); /Ne buz kesen soğuklarda/ Çatılarda kar kürüdüm/ Buğday başağı örneği/ (agy.,s.11); /Kim çiçek bahçesine/ Dönüştürür yüreğini/ Kim paslı çivilerle/ Çürük tahtalar çakar/ (agy.,s.12); /Konsola çekidüzen verdiğim yetmez mi ki/ Ev gitmemi istiyor, kızın solgunu bir çiçek/ Kristal kül tablasını şuraya koy istersen/ Elini tez tut anne görücüler gelecek/ ((agy.,s.14) bir sığlığa düşülmeden gerçekleştirildiği görülen bu örneklerdeki bir sığlığa düşülmeden gerçekleştirildiği görülen bu örneklerdeki bir sığlığa düşülmeden gerçekleştirildiği görülen bu örneklerdeki bir sığlığa düşülmeden gerçekleştirildiği görülen bu örneklerdeki Ayaza durmuş bir yürek; sağa sola çarpa çarpa sürdürülen bir yaşam; buz kesen soğuklarda kar kürüyen buğday başağı olmak; paslı çivilerle çakılmış çürük tahtaların oluşturduğu bir çiçek bahçesi olmak; görücülere çıkanın sıcak telaşı..anlatımları, somutlukla birlikte derinlik de içeren ilginç örneklerdir.nlatımları, somutlukla birlikte derinlik de içeren ilginç örneklerdir.nlatımları, somutlukla birlikte derinlik de içeren ilginç örneklerdir.nlatımları, somutlukla birlikte derinlik de içeren ilginç örneklerdir.
2. Ölçü ve uyağın doğal olarak oluştuğu izlenimi veren bir şiirdir.
Budak, bir yandan uyağı şiirin en uygun yerine koyarken bir yandan da bu etkinliğin kendiliğinden gerçekleştiği izleniminin altını kalınca çiziyor.
/Bir liste çirkin elinde/Sıra hangisinde şimdi/……/Çokluk daha yirmisinde/ (agy.s.9); /Sivas’ı bastı ayaz/Ozansın üşüyorsun/Şimdi yaz /(agy.,s.10); /Hüznü bile gümüşten/Kaselerde sundular/Sorumsuzluk sarhoşluğu/İçinde bir bir geçen/Günlerim doyumsuzdu/Deliksizdi uykular/ ( agy.,s.11) örneklerinde bu durum açıkça görünüyor. Şiire doğallığın verilmesinde bu durumun önemli bir yeri vardır. örneklerinde bu durum açıkça görünüyor. Şiire doğallığın verilmesinde bu durumun önemli bir yeri vardır. örneklerinde bu durum açıkça görünüyor. Şiire doğallığın verilmesinde bu durumun önemli bir yeri vardır. örneklerinde bu durum açıkça görünüyor. Şiire doğallığın verilmesinde bu durumun önemli bir yeri vardır.
3. Yeni, görülmemiş bir dil oluşturmuştur.
/Gömleğim Leyla desenli/(s.14), /Nerede sularını güneşe öptüren havuz/, /Hep Peruz’un içine yağacak karlar/(s.15), /Sen bir yanıma otur çocuklar bir yanıma/Al atlar otlakta kişnesin yine/(s.16) örnekleri bu durumu gösteriyor. Çok parlak örnekleri bulunmamakla/olmamakla birlikte bu şiir dili, yeni bir dildir. İçinde eşyanın yer aldığı bir dil… Adnan Özer,ne kadar “kuramsal bilgi şiirin poetikasını belirler” gibi bir söz söylerse söylesin ( Dize,46.sayı), görüldüğü gibi pratik bilgi, şiirin poetikasında çok daha ağırlıklı bir yer alıyor. Şiirin ayrıntılarda saklı olduğu gerçeği bu esasa dayanır. Budak, bunu kullanıyor ve yeni bir dil yapılandırırken kullanıyor hem de.
Yukarıya alınan örneklerde görülmemiş bir şiir dili nerededir? /Leyla desenli gömlek/, /suyu öpülen havuz/ ve /içe yağan kar/ söz gruplarında insanla birlikte, insanın yapıp ettikleriyle birlikte oluşmuş bir yaşam dile getirilmeğe çalışılmıştır. Bu yaşamın insanın ta derinlerindeki, kökleri bu söz gruplarının içine doldurulmuştur. Elle tutabiliyoruz onu.
Öte yandan, yaşamın bir başka parçası bir tablo halinde son iki dizede yansıyor. Bu dizelerde betimin egemen olması, şiirin yitmesini değil, insanla, insanca ile birlikte şiire oturmasına neden olmuştur. Bunu önemsiyorum… Krapçenko’nun söylediği de buydu…
***
Buraya kadar söylediklerimizden Budak’ın ilk yazdığı şiirlerde başarılı olduğu ortaya çıkıyor.
Sonraki ve bugünkü şiirleri için ise söyleyeceklerimiz vardır:
1. Budak bugün tema/izlek ağırlıklı bir şiir yazıyor.
Evet ne yazık ki böyle bir şiir yazıyor… En son yazdığı şiirlerde bile tema vardır, ağırlıktadır. Onun şiirlerini taradığımda /ülke, insanlık, gençlik, genç şiir, genç şair, eski şiir, eski şair, kadın, yurt sorunları…/ gibi temaların çevresinde bir şiir kurduğunu gördüm. Bu yolla diyecekleri olduğunu, bunları söyleyerek bir şeyler vermek/ anlatmak/söylemek istediği anlaşılıyor. Bir başka deyişle onun, şiir yazmaktan bekledikleri vardır. Onun şiiri, bir şeyler açıklamak istiyor; o nedenle yazılmıştır/ yazılmaktadır.
Şiir böyle bir anlayışla yazıldığında kullanmalık bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Onu, örneğin bayramlarda seyranlarda, eğlencelerde falan… okur ve o yaşadıklarımızın bir tür benzerini şiirle de yaşamak olanaklarına kavuşuruz. Şiir bu nedenlerle işimize yarayan bir şeydir. Ya da onu, şuraya bir yere koyarız, zamanı geldiğinde oradan alır örneğin ulusal bayramlarda okur ve dinleyenleri heyecanlandırırız; şiir buna yarar…
Oysa bilindiği gibi şiir böyle bir şey değildir ve hiç de olmamıştır!..
Ayrıca şiirin, öyle herhangi bir konuyu açıklamak,okuyanlara o konuya ilişkin kimi bilgiler aktarmak ve böylece o bilgiler doğrultusunda bir yandaş grubu oluşturmak gibi bir işlevi yoktur. Geçmişte şiirin tabii böyle bir işlevi olmuştur. Ne ki çok eskilerde kaldı o. Şiir uyaklı ve ölçülü sözlerden oluştuğundan bilginin iletişiminde kullanılmıştır. Artık böyle bir işlevi yoktur/kalmamıştır. Çünkü iletişimin, çok yeni, çok hızlı ve çok kaliteli yapılabildiği kanallar ve araçlar vardır artık.
Şiir artık şiirliğini göstermek ve yaşatmak zorundadır.
Şiirin bir tema çevresinde kurulması ve bu yolla bir düşünceyi aktarmaya çalışması kadar poetikasının kimyasını bozan başka bir yabancı madde yoktur. Ozanların bu noktaya olan dikkatlerini çok önemsiyorum. Onların da önemsediklerini tahmin etmiyorum, biliyorum!..Abdülkadir Budak’ın bu konudaki özeninin böyle bir boyut içinde bulunması, onun şiirini silip süpürmüyor.
2. Budak eskimiş bir şiiri yazıyor.
Eski duyarlıklar, eskimiş imgeler, kullanılmış seslerle ölçü ve uyağın arandığı şiirleri çoğunluktadır. Onu okurken bunları özümsüyorsunuz.
/Ben Fırat’ı görmedim oysa Fırat’ı görmek/
/Ben Ağrı’yı görmedim oysa Ağrı’yı görmek/
/Okyanusu görmedim oysa okyanusu görmek/
/Ben ölümü görmedim oysa ölümü görmek/
/Kabul etmek zorundayım şair için gerekli/
/Nasıl yazabilirim akıp giden şiiri,bir aşkın şiirini,umduğum büyük şiiri,/ Nasıl giyinirim yaşama sevinciyle hayatın kumaşından dikilmiş elbiseyi/( agy.,s.43)
(Bu örnekteki ilk beş dizenin her birinden sonra yapıttaki metinde başka dizeler vardır.Ne ki anlatım şeması aynı olan bir düşünce işlendiği için yukarıdaki gibi alınmıştır.)
Şiir yazmanın böyle bir gerekirliği bulunduğunu hiç bilmiyordum ve hiç de düşünmemiştim!..
Burada söylenenlerin tümünün aslı esası olduğunu sanmıyorum. Bunlar belki hoş sözler olarak bir değer içeriyordur…Bilmiyorum? Çünkü ben bunların hoş sözler olduğunu da düşünmüyorum!.. Bana göre bunlar boş sözlerdir!.. Hiç gereği olan sözler değildir.
Bu şiirde yer alan duygular eski duygulardır, eskimiş duygulardır. /Orda bir köy var uzakta/ kimyasındaki duyarlıklardır bunlar… Dünya çoktan bu duyarlıkları aştı!
/Şairlik bir duruştur, bir edadır, tavırdır/Güzel şiirler yazmanın belki çok ötesinde /Buluşmadır aslolan, duyguların örtüşmesi/Yazarın nüfus kütüğündeki bilgilerden kime ne/ (agy.s.42)
dizelerinde ozanlık konusunda ne düşündüğünü söylemeğe çalışıyor Budak. Bunların doğruluk yanlışlığı bir yana ozanların salt bu dizelerde açıklananlar gibi olmaları mümkün müdür? Mümkün olduğunu düşünsek bile öyle olmaları yeterli midir ozan olmak için, ozanlık için?..
Sonra, şiir bu konudaki düşüncelerin açıklanmasına yarayacak hatta yetecek bir tür müdür ki? Şiir ile “ozan kimdir?Nedir?..” gibi bir konuyu enine boyuna nasıl açıklayacaksınız?
Bunlar fantaziden başka bir şey değil!..
/Lorca’nın ceketini tutan bir rüzgar/Olsun istiyordum yazdığım şiir/ ;
/Umutsuzluğun yakıştığını gördüm bu çağa/;
Pop seven çocuklara yaylı tambur dinletmek/Bunda ısrarcı olmak,yazdıklarımın özeti/ (agy.,s.45)
Dizelerinde önce çelişkiler vardır. Budak’ın, İspanyol ozanı “Lorca’nın ceketini tutan bir rüzgar olması”nı istediği şiiri, umutsuzlukla hiçbir ilişkili Olabilir mi? Olabilme olasılığı var mı yani? Sonra, umutsuzluğun “bu çağa yakıştığını” söylemenin doğru bil algılama olduğu söylenebilir mi? Hiç sanmıyorum! Çağı bir umutsuzluk çağı olarak algıladığımızda, bugünkü bilimsel ve teknolojik gelişmenin hızını ve derinliğini nasıl açıklayacağız? Umutsuzluk çağında bu değişim ve gelişimi cinler periler mi gerçekleştiriyorlar?.. Umutsuz olan insan, yarını için bunları yapar mı?
Değişim ve gelişimin yaşamı değiştirmeğe yöneldiğini görüyoruz. Çok ilginç değil mi? Başka ne olabilirdi ki? Umutsuzluk bunun neresindedir?
Algılama yanlıştır!..
/Pop seven çocuklara yaylı tambur dinletmek/, ve /bunda ısrarcı olmak/ ve bu durumun /yazdıklarının özeti/ olduğunu belirtmek çok çok yanlış bir bakış açısı değil mi?
Vural Bahadır Bayrıl’ın Melek Geçti’sinde dile getirdiği gibi ‘tarihiyle ve geçmişiyle barışmış bir ulus olmak’ anlayışını gerçekleştirmek üzere gelenekselin egemenliğini sürdürmesi için mi yazıyor Budak?
Sözlerinden anlaşılan budur!
Gelenekselin diri tutulması yanlıştır! Bu tutum, Cumhuriyet ideolojisine aykırıdır; Cumhuriyete karşıt bir görüştür bu!
Gelenekseli diri tutmağa çalışmak, gelişmeyi engelleyen bir anlayışın adıdır. Çünkü geleneksele sarılmak, geleceğe uzanan ve etkin olanı gerçekleştirememiş olmanın bir başka adıdır. Yaşarken etkin ve yeni şeyler gerçekleştiremeyenler, geçmişleriyle övünmeyi sürdürürler! Bu, bir sosyolojik gerçekliktir.
Popu sevenler, yeniliğe açıktırlar. Onlara tambur dinletmekte ısrarcı olmanın ne ola ki?
Ülkemizin ve insanımızın en önemli sorunudur bu!..
Uluslararası insan olmayı bir türlü içimize sindiremedik/sindiremiyoruz!
Paranın uluslararası olanı bizim için önemli oluyor da insanın uluslararası olanı bir türlü gerçekleşemiyor!..
/Itri’ye dönelim ve ney sesine/”Neva Kar” adlı yapıta gül borcu bizden/ Ben dünyayı böyle görmezdim ama/Yeni bakış edindim gözlerinizden/ (Bahçe Dergisi,sayı:17,s.15)
Bu şiirin altında (Nisan 1999) yazılıdır.
Şiirde geleneksel övülüyor. En yeni şiirlerinde bile bu düşünce vardır Budak’ın. Demek oluyor ki o, bunu seçmiştir; geleneksel kültüre bağlıdır.
Böyle bir duruma şaşırmadığımı söyleyemeyeceğim!..
Şiir Odası, onun ortaya koyduğu bir yapıttır ve yenidir. Derginin yeni olması bir yana, dergi yeniyi, en yeniyi… önermektedir!..
Yineliyorum, bu durumu çok yadırgadım!..
***
/Nehir mi desem kadın mı,ikisi de olabilir/Ya iyi yüzme bilirsin ya sevmeyi adam gibi/Bir nehre ve kadına ancak böyle girilir/;
/İkisi arasında bir fark göremiyorum/Erkeğin yanında gözden geçirir kendini/Kadınh sunar ruhunu gövde ambalajıyla/Dibinde yosunun susuzluğunu bilir/;
/Biri denizi çağrıştırır öbürü uçurumu/Sal olduğumu bilirdim nehre düşseydim eğer/Ötekinde bir sınav sorusu olduğumu/(agy.,s.33)
örneğinde çok diri yanlışlıklar vardır. Kadın algılaması tümden yanlıştır. Nehir ile kadın arasında kurulan paralellik hümanizm noktasından hem hoş değildir hem de giderek, kadını kullanımlık eşya düzeyine indiren bir yaklaşımı sergilemektedir. Bu dizelerde /kadına girmek/,/ Erkeğin yanında kendini gözden geçiren kadın/, /kadının kendini gövde ambalajıyla sunması/, /dibindeki yosunun susuzluğunu bilmek/’i şiirle bağdaştırmakta zorluk çektiğimi söylemek zorundayım. Bu sözlerle erkekle kadın çok yadırgatıcı düzlemler de algılanmaktadır. Erkeğin,”kadına girmek” gibi bir görevi bulunduğu anlaşılıyor!.. Tabii, kadının da “girilen” olduğu…Çok incitici bir tanımlamadır bu…Tanımlamayı ben yapmadığım için söylerken terlemekten kurtulduğum için rahatlıyorum. Kadın fenomenine böyle yaklaşılmasının etiğe de aykırı olduğunu düşünüyorum. Hele şiirde böyle davranılmasını hoş görmem söz konusu olamaz!.. i şiirle bağdaştırmakta zorluk çektiğimi söylemek zorundayım. Bu sözlerle erkekle kadın çok yadırgatıcı düzlemler de algılanmaktadır. Erkeğin,”kadına girmek” gibi bir görevi bulunduğu anlaşılıyor!.. Tabii, kadının da “girilen” olduğu…Çok incitici bir tanımlamadır bu…Tanımlamayı ben yapmadığım için söylerken terlemekten kurtulduğum için rahatlıyorum. Kadın fenomenine böyle yaklaşılmasının etiğe de aykırı olduğunu düşünüyorum. Hele şiirde böyle davranılmasını hoş görmem söz konusu olamaz!.. i şiirle bağdaştırmakta zorluk çektiğimi söylemek zorundayım. Bu sözlerle erkekle kadın çok yadırgatıcı düzlemler de algılanmaktadır. Erkeğin,”kadına girmek” gibi bir görevi bulunduğu anlaşılıyor!.. Tabii, kadının da “girilen” olduğu…Çok incitici bir tanımlamadır bu…Tanımlamayı ben yapmadığım için söylerken terlemekten kurtulduğum için rahatlıyorum. Kadın fenomenine böyle yaklaşılmasının etiğe de aykırı olduğunu düşünüyorum. Hele şiirde böyle davranılmasını hoş görmem söz konusu olamaz!.. i şiirle bağdaştırmakta zorluk çektiğimi söylemek zorundayım. Bu sözlerle erkekle kadın çok yadırgatıcı düzlemler de algılanmaktadır. Erkeğin,”kadına girmek” gibi bir görevi bulunduğu anlaşılıyor!.. Tabii, kadının da “girilen” olduğu…Çok incitici bir tanımlamadır bu…Tanımlamayı ben yapmadığım için söylerken terlemekten kurtulduğum için rahatlıyorum. Kadın fenomenine böyle yaklaşılmasının etiğe de aykırı olduğunu düşünüyorum. Hele şiirde böyle davranılmasını hoş görmem söz konusu olamaz!..
“Erkeğin yanında sürekli olarak kendini gözden geçiren biri”dir kadın ozana göre. Yani kendini, erkekle tanımlamaya çalışır…Kadının böyle algılanarak ikinci sınıf insan olduğu açıkça ortaya konmuş olmuyor mu? “Kadının kendini gövde ambalajıyla sunduğu”nun dile getirilmesi, söylediklerimizin doğrulanması değil mi?
Kadının bir ozan tarafından böyle anlaşılmasını kavramak benim için hiç mümkün görünmüyor!.. İnsan hakları ve tabii eşitlik!.. Nasıl unutuluyor? Anlamak mümkün değil.5*
***
Budak şiirinde genel olarak eskimiş imgeleri kullanmaktadır. Eski şiiri yazarken bu seçimi sanki ona yol göstermiştir.
/Nehir: Doğada bir yatak bulmamaktır kendine/Kadın: Aramak değildir yatakta kendini/ (agy.,s.33)
/Gizlerimle öleceğim söküp götürecekler/……/Dökülen boyalarım yaralarımı açığa/Çıkarınca dediler: senin de işin bitti./(agy. Dış Kapı, s.34)
Dizelerinde eskimiş imgeler açıkça görülüyor. Kadın hala yatakta tanımlanıyor… Böyle bir imgede düşünülüyor kadın!..
Sonra, evlerimizin dış kapılarıyla ilgili uzunca bir şiirden alınmış bulunan dizelerde dış kapı kavramı çevresinde oluşturulan imgeler de çok çok eskidir. Bunlar hep kullanılagelen ve düşünülegelen imgelerdir kapılar için…
Budak, eski şiirin sesini seçmiş görünüyor eskimiş şiiri yazarken.
/Adın göle inen geyik sürüsü/(agy.,s.30);
/Yıkıntılar arasında çiçek bulamadığım/(agy.s.30);
/Yazdıkça aşıboyalı bahçe çitinden/(agy.,s.30);
/Şu köşede çardak vardı sarmaşıkları olan/
/O beyaz badanalı kiremitli/Gönlünü çelmeğe çalışan konut nerde/Nerde kuş seslerine karışan çocuk sesi/Ya esnek dallarına kurulan salıncaklar/(agy.,s.15);
/Hala kar kokuyorsun senin için yaz nedir/Acının siyahını bilirsin beyaz nedir/(agy.s.16)
Son örnek dışındakilerin tümü, özellikle halk şiirinde çok duyduğumuz ve dolayısı ile tanıdığımız seslerle birlikte geliyorlar. Göle inen geyikler, yıkıntılar arasında çiçek bulamamak, aşıboyalı bahçe çiti, sarmaşıklı çardak, beyaz badanalı ev, kuş seslerine karışan çocuk sesleri, sallanan salıncaklar… falan çok çok duyduğumuz ve artık sakız olmuş eski şiir sesleri/sözleridir bizim için.
Son örnekte ise redifli dizeler Turgut Uyar’ın Divan’ la gerçekleştirmeğe çalıştığını yineliyor. Salt bir yanılsamadır bu, başka hiçbir şey değil!.. Böyle çalışmanın nasıl bir yararı olabilir ki? Bu yanılsama olmanın ötesine geçemiyor işte. Ha, belki de bir ‘marifet gösterme’ oluyor, kimbilir?…”Marifet iltifata tabidir” derlerdi eskiler. Eğer bu yapılan marifet ise, onun artık iltifat edecek bir yanı da kalmamıştır ki!…
Abdülkadir Budak için, o duygusaldır, gerçekçi değildir gibi bir ara başlık daha atabiliriz.
/O gün düşürdüm cebimden,getirmesin bulanlar/O şehirde çektirdiğim son hatıra resmini/(agy.,s.38);
/Annem öldü,düşüyorum,koptu salıncağın ipi/Anahtarsız bir kilide benzediğimi doğru şimdi/(agy.,s.37);
/Yüz metre kadar ilerde nasırlı el öpülüyor/Yeni evli olduğunu sandığım iki insanca/;
/Başka neler görünüyor Sincan’da bir sokağın/…../Gözyaşı deseniyle süslenmiş bin mendilin/Takıldığı netleşiyor sokağın yakasına/(agy.,s.36);
Bu dizelerde Budak, çok yoğun olarak duygusallığı yaşıyor görünmektedir. Sivas için yazılmış bir şiirden alınmış olan ilk dizelerde bu tarihsel ve çarpıcı olaya yaklaşım bir küskünlükle anlatılmıştır. Bu, Sivas için yeterli değildir. Belki de suçlama getirmek gerekirdi!.. Kavgadan korkmak gibi bir sonucun yaşanmasından tedirginlik duymak hiçbir işe yaramıyor!.. Sivas, dünya tarihine ve ulusal tarihe tıpkı Saint Barhelemy Katliamı[1] gibi bir kayıtla girdi. Bunu nasıl küskünlükle karşılayabiliriz?
Öteki örnekler duygusal dizelerdir.
Ozanın duygusal olması niçin yadırganmalıdır ki? Hayır, ozan tabii duygusal olacaktır. Ne var ki bu duygusallık yaklaşım biçimine egemen olursa o zaman şiirin ayaklarını yere bastırmak olasılığı elden kaçmış olur. Gerçekçi bir yaklaşımın şiire getirilmesi imkansızlaşır. Budak’ın şiiri böyle bir şiirdir işte.
Sonuç olarak;
Abdülkadir Budak, ilk şiirlerinde daha yeni ve çağdaş bir yaklaşım ve algılama ile yeni bir dil üzerine oturarak yeni bir şiir yazmıştır. Günümüzdeki şiirlerininse duygusal yoğun oluşu; olayları ve durumları, yer yer yanlış ve çağdaşlığa karşıt bir yaklaşımla kavrayışı; eskimiş sesleri, imgeleri ve biçimleri seçip kullanması; tema/izlek ağırlıklı olmayı sürdürmesi insanı şaşırtıyor!..
O’nda, her zaman gerçekçi yaklaşımların şiirini görme umudunu hep diri tuttuğumu belirtmek istiyorum.
* Bülent ERKMEN’in 32 Büst- 32 Fotoğraf İçin Yazılmış Yalanlar adını taşıyan yapıtındaki sanatçılarla entelektüelleri (örneğin 34 yıl önce Türkiye güzeli seçilmiş olan bugünün şairi İnci Asena’yı), göğüs plan soyunmalarından ötürü kimi gazetelerin (örneğin Sabah Gazetesi) ilginç bir biçimde ele alıp “34 yıl gecikti,yazık,çok yazık!” gibi sözlerle bu sanatsal çabayı saptırmaları, özellikle kadının cinsellik bağlamında düşünülmesinden başka bir bakış açısını yansıtmıyor. Perihan MAĞDEN’in Radikal’deki (13 Mayıs 2000 Bağlam Kaydırmaca başlıklı ) yazısı, benim yaklaşımımı güçlendiren bir vurgulama yaptığı için, yazının kimi bölümlerini aynen alıyorum: “ …..İnci Asena’yı o bağlamda sunumu ile değerlendirecek tüm o kem gözlere karşı korumak, muhafaza etmek istedim….İnci Asena’nın en tepesinde baş sayfanın sunumu, buram buram buram cinsiyet ayrımcılığı kokan bir sunumdu. Entelektüel düşmanlığı boyutu da cabası.
Bülent ERKMEN 2000 adet basılan, yalnızca eşe dosta dağıtılan, piyasaya sunulmayan, büstlerin ne denli gerçek olabildiğine dair, şudur budur, bir proje gerçekleştirmiş. Yazılarıyla, ışığıyla poz verenlerin seçilmişliği ile BİR BÜTÜN: BİR SANAT İŞİ. Şimdi kalkıp bunu bağlamından kaydırıp böyle bir magazinel kirlendirmeye sunarsanız, milletin ağzına burnuna dayarsanız, hızınızı alamayıp alameti farikası geri zekalılık olan insanlara yaptığınız kirli sunuma dayanarak akıl fikirlerini sorarsanız; buna lamıyla cimiyle ayıbın, adiliğin daniskası denir. Başka da bir şey denmez.
Yaptığı işlerle İngiltere sanat camiasının en ünlü isimlerinden biri olan bir kadın var: Tracy Emin. ‘The Men I Fucked with’ filan fıstık gibi çok ağır işler yapıyor. Kendi cinselliğini, cinselliğe yaklaşımlarımızı, yırtmasını/yırtamamasını sorgulayan. Şimdi,Tracy Emin kavramsal sanat içinde konuşlanmış harbi bir sanatçı. Kalkıp Daily Miror ya da bir başka tabloid onun işlerine “Vay! Orospuya bak” ya da “Memelerinde iş yok” falan diye başlıklar atıp Tracy Emin’le falan hiçbir ilgisi ve alakası olmayan okurlarına kendi şahsi komplekslerinin dışavurumu olarak, sunmaya kalkmıyor. Böyle bir bağlam kaydırmacası olmuyor gelişmiş medeniyetlerde. Medya, bu konuda eline, beline, diline hakim vaziyette. Üstelik kendi kendini sansürleyerek değil. Akıl, izan, mantık ve hakiki profesyonellik gereği.
Tüm bu sunum içinde en, en büyük haksızlığa….. daha Türkiye güzeli seçildiği gün (yani 18 yaşındayken) YALNIZCA YAZMAK istediğini söylemiş bir kadın olduğu için, İnci ASENA maruz kalıyor.
İnci ASENA’nın fotoğrafına bakınca ben 52 yaşında çok güzel bir kadın görüyorum.”
[1] 24 Ağustos 1572’de özellikle Paris’te, protestanları hedef alan ve sonuçta 3000 kişinin bir gecede öldürüldüğü katliam. (Büyük Larausse,Sözlük ve Ans,19.Cilt, Milliyet Yayını)