Muhsin Şener Rotating Header Image

Şiirin Nesnesi

genel olarak sözcüklerin içerdiği anlamlar, onların dayandığı nesnelerle ilişkilidir. o nesneler  beş duyumuza bizim  ayrımında olmadığımız /olamadığımız  kimi  etkilerin altında yansır o etkiler bir oranda  nesneyi olduğundan,  daha doğrusu  özünden  saptırmaktadır.öz bu etkilerle derinde kalabilmektedir.

bu düşünce bize fenomenoloji ve husserl’e götürüyor.

paranteze alma(epoke) deniyor bu duruma.

 

böyle bir yapının şiirle doğrudan bağlantısı olduğunu düşünüyorum.

 

husserl, epoke ile nesnenin özüne varmayı, özüne ulaşmayı ve onu tanımlamayı amaçlıyordu. fenomenoloji,nesneleri bu yapıda tanımlamanın  gerçekliğe ulaşmak demek olduğunu söylüyor.

 

nesnelerin bu anlamda özüne yani gerçekliklerine ulaşılmış olması, o nesnelerin  adlandırılmasında da bir yöntemdir. nesneleri  adlandırırken onların bilincimizde oluşturduğu  algının ve ardından  alımlamamızın ürünü ortaya çıkmaktadır. bu düşünce tersinden de doğru bir düşüncedir.

bir alımlamanın oluşturduğu  nesne, adıyla elimizde bir sözcüktür artık.

 

şiir de bu yöntemle oluşuyor.

 

önce bir algı oluşur.

sonra o algı bir alımlamaya dönüşür.

şimdi şaire özgü bir dize ya da şiir ortaya çıkmıştır.

o ürün salt o kişiye ilişkindir ve bu öznellik içinde önemli  ve değerlidir.

 

şair dünyayı ve şeyleri algılarken benliğinde varolan,eğitim ve yetişme olanaklarının kendine kazandırdıklariyle  bir görüş biçimi geliştirmiştir. her insanda böyle bir açı vardır ve isteyerek/istemeyerek  kimi başka etkiler de içerir. bu bakış açısı  ve kavrayış biçimi ile algılar dünyayı.

 

bu  yöntem, kalın bir çizgi olarak metnin altında durur.

 

 

şairin alımladıklarını dizeye dökerken seçtiği sözcüklerin teker teker incelenmesi ve kavranması,  şiirin öznesinin  bilincini ve o bilincin hangi etkiler altında oluştuğunu gösterir. bu etkileri saptama olanağını,  kullanılan sözcüklerin nesnelerinin adlandırılmasından anlarız.

 

öte yandan, sözcüklerin dizelerde sıralanmasında ve  şiirsel kavramlar haline dönüştürülmesinde  şairin  kavrayış ve alımlayışını  açıkca görürüz.

 

şair şiirsel kavramları kor şiirine.

 

hele  sorunsalı olan şairlerin şiirleri bu bakımdan çok daha açık-seçiklik içerir.sorunsalı toplumsallık olan bir şair, şiirde kullandığı her sözcükte kendini açık eder.zaten açık zorundadır.

sorunsalını yaymalı ve ona taraftar bulmalıdır. yoksa sorunsal olması bir anlam taşıyamaz.

 

peki ya şiirden ödün verme?…

 

çünkü sorunsallık için şiir, çoğu zaman öteye itilebiliyor. sorunsallık öne çıkarılarak şiirden hiç de hakkımız olmayan işlevler beklenebiliyor. böylece de şiir bir araç olarak kullanılıyor ve şiirliği de orada  bitiyor.

oysa şiirin sürerliğidir esas olan. o, okundukça değer kazanacaktır ve her okunuşunda da yeni dünyalar açmalıdır önümüzde.

 

 

gerek şiirin nesnesinin ve gerekse  o nesnenin /nesnelerin sözcüklere dökülmesinin bilim ve dilbilim ilke ve olanaklarına uygun olması gerekiyor.

 

şirin nesnesi şiirin kendisidir.

 

o nesneyi doğru algılamanın ve ulaşılan alımlamanın dilbilimsel verilerle uyum içinde ortaya konması  şiir denilen ürünün değerini yükseltecektir.

 

bu hem okuyucu hem de şair açısından hiç de gözardı edilemez.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>