Fransa ve Hollanda’da AB anayasasının reddedilmesinden sonra ülkemizde “ bizi nasılsa AB’ye almayacaklardı!” diyenlerin sanki ekmeğine yağ sürüldü.
Bu grup öteden beri Türkiye’nin AB’ye alınmayacağını; ne yaparsanız yapın AB ülkeleri tarafından “beğenilemeyeceğimizi” söyleyerek geliyordu.
Fransa ve Hollanda’da AB anayasasının red edilmiş olması bu kesimde olanları sanki memnun etmiştir.
İlginç bir durum!
AB üyesi olan ülkelerin bazılarında Türkiye’nin AB’ye alınmaması ya da alınma görüşmelerinin geciktirilmesi gibi kimi dedikodu ve söylemlerin ortaya çıkması “nasılsa almayacaklardı!…” diyenlerin doğru düşündüklerini sanmaları için güçlü bir referans gibi göründü.
Türkiye’nin AB perspektifi, 21.yy.ın en önemli ve en anlamlı projesi olarak ortaya çıkmıştır. Tanzimat’tan beri gelen “BATIYA YÖNELME” ve giderek BATI değerleriyle kucaklaşarak onları yaşamının ayrılmazları ve olmazsa olmazları haline getirmeye ilişkin güçlü arzu ve istek, bu projenin hem gücünü hem de derinlik ve genişliğini belirliyor.
BATI, hem insan hakları ve hukukun egemenliği hem de bilimsel ve teknolojik gelişmişlik ve önderlik ile geleneksel ve tarihi gerçekliklere dayanan bu güçlü arzu ve isteği destekleyen ana nedenlerden biri olagelmiştir.
AB, tanımlanmaya çalışılan bu hak, hukuk ve insanî değerlerle teknolojik gelişmenin bir simgesi olarak ortaya çıktı. AB’nin ölçütleri, tanımlanan yapının/ yapılanmanın testleriydi ve bunlar topluluğa girecek ülkelerden isteniyordu. Türkiye, bu ölçütlere uymak üzere gerçekten çok büyük adımlar atmıştır. Bu adımlar Türkiye’yi, AB ölçütlerine yakınlaştıracak ve giderek o ölçütleri aynen taşımasına yardım edeceklerdir. Daha çok Kopenhag Kriterleri denilen bu ölçütlerin, geçen zaman içinde Türkiye toplumu tarafından benimsenip yaşanırlık kazanması, Türkiye için yaşamsal bir sorundur ve onun toplumsal dönüşümünü gerçekleştirerek onu 21. yy. toplumu haline getirecektir.
“Nasılsa almayacaklardı!…” diyenlerin bu düşüncelerinin altında, Türkiye toplumunun hiçbir zaman hak,hukuk ve insani değerlerle gelişmiş bir teknoloji toplumu olamayacağı…. gibi bir düşüncenin bulunduğu anlaşılıyor. Böyle bir şeyi, bir topluma yakıştırmaya kimin hakkı vardır bana söyler misiniz?
“Nasılsa bizi almayacaklardı!…” diyenler, “ne yaparsak yapalım AB bizi beğenmeyecektir!..” Diye düşünürlerken, kendi kendilerini nasıl oluyor da “ÖTEKİ” olarak ilan edebiliyorlar?
Anlamak ve kavramak çok zor!…
Türkiye toplumu, “Nasılsa bizi almayacaklardı!…” diyenlerin yolunu seçtiğinde, bu anlayış ve kavrayış doğrultusunda eski yapılanmasını sürdürmeye devam edecek ve ikinci sınıf bir toplum olmayı içine sindirmek zorunda kalacaktır.
21.yy.ın toplumu olurken her yönüyle bir hak, hukuk toplumu olmak, insan hakları bağlamında önde ve önder olabilecek bir yeniden yapılanmaya gitmek tabiî bu toplumu birçok yönden rahatsız edecektir. O eski içine kapanık yapısını üzerinden atması için eskiden yaşamadığı kadar etkin olma zorunluluğu ile yüz yüze gelecektir. Dayatan bu zorunluluklar 21.yy. bireyinin oluşmasını sağlayacaklardır.
Türkiye toplumu 21.yy. anlayışında ve kavrayışında ileri dünya toplumları düzeyine ulaştığında ya da bu düzeye yaklaştığında artık AB gibi bir kuruluşun içinde bulunmasına gerek bile kalmayabilir. O zaman Türkiye’nin bu topluluğa güç vermesi istenebilir. Türkiye’nin genç nüfusu bilgi ve yeterlilikler açısından o zaman aranan bir toplum olacaktır.
“Bizi nasılsa almayacaklardı!…” diyenler tabii bu gerçekleri biliyorlar.
Hiç unutulmaması gereken bu gerçekleri hep yinelemekte büyük yarar var!…