Bir yeni yıla daha giriyoruz.
Ömrümüzden bir yıl gidiyor.
“ taşın sertliğini “ daha iyi anlamaya başlıyoruz bu geçen yıllarla…
Onun için değil mi, “ah bir yeniden doğsam, ben biliyorum ne yapacağımı!…” diye yakınmalarımız…
Dünya biz istesek de istemesek de dönüyor…
Ve geçiyor yıllar…
Tüm yakınmalarımıza karşın, Türkiye 2006’ya daha iyi olanaklarla ve daha ileri bir yerden giriyor.
Artık insan hakları bağlamında epeyce yol almış bir Türkiye var.
Rahatlıkla yatırım yapılabilecek bir ülke Türkiye. Yabancı sermayenin kolayca gelebildiği bir ülke artık burası. Türkiye yabancı sermaye korkusunu artık üstünden atmış bulunuyor.
Karşı olanlar elbette bulunacak. Muhalefet olmadan olur mu?
Ne ki yabancı sermaye olmadan kalkınmanın ‘mümkünü yok!’
Eğitim alanında gerçekten önemli değişimler yaşadı Türkiye.
Müfredat programları değişti uzun yılların ardından. Liseler 4 yıla çıkarıldı. Öğretim sisteminin ezbercilikten kurtarılması için gereken önlemler sisteme eklenmeğe çalışıldı. Yetişmekte olan kuşakların araştıran, inceleyen, tartışan ve eleştiren kuşaklar olabilmesi için sitem elden geçirildi.
Öğretmenlerin anlatan, öğrencinin de dinleyen durumunda bulunmasından çıkmak gerektiği en sonunda anlaşıldı. Öğrenci önde ve etkin tutulmalıydı. Artık bu yapılabiliyor.
Eğitim- öğretim alanında artık içeriğe dayanan kimi düzeltmelerin yapılması gerekiyor. Bunlar tüm alanlarda çağdaş yaklaşımların hakim olması anlamına geliyor. Birçok konunun bilimsel ölçütler içinde yenibaştan düşünülmesi gerektiği unutulmamalı. Aklın egemenliği, yetişmekte olan kuşakların izlemeleri gereken tek yoldur.
Bu konuda Atatürk’ün “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir, fendir” ilkesi her zaman ve zeminde ışık olmalı…
Öte yandan, meslek liselerinin tıpkı genel liseler gibi üniversite önünde yığılmalarını sağlayacak bir sitemin getirilmesinin meslek lisesi kavramıyla bağdaşır bir yanı olmadığını anlamalıyız. Bu liseler, her gün daha çok ihtiyaç duyduğumuz ara elemanı yetiştirmek üzere açılmışlardır. Bunların önüne üniversiteyi koymak, ülkedeki bu ara elemanı ihtiyacını (ki bu elemanlar üretimi bizzat yapanlardır), herhâlde ithal etmek gibi bir gülünçlüğü seçmek olacaktır.
Başka ne denebilir ki?…
Dünya tarihinde büyük değişiklikleri her zaman burjuvaların yaptığı ve onları özenle izledikleri bilinen bir gerçektir.
AB’ye giriş gibi evrensel bir projeyi, oldukça önemli aşamalardan geçerek bugünkü yerine getirdikten sonra TUSİAD ile kavgayı bu bakımdan anlamak hiç mümkün görünmüyor.
Bir ‘türbülans’ olmasını dileyelim.
Her yeni yılın ülkemize ve tüm insanlarımıza bolluk, mutluluk, sağlık ve sevinçler getirmesini dileyerek bitirelim…