Türkiye’nin bugünkü siyasal durumu karşısında ‘seçenekler sunmak’ tan söz ediyorduk.
Seçeneksiz bir siyasal ortamda yaşandığı ve siyasal ilişkilerin böyle bir ortamda yaşanırlık kazanmaya çalıştığı çok sık ve yaygın olarak söylenip yazılıyor.
Bilinen ve yaşanan bir gerçek bu.
Bir yabancı gazetede,“Avrupa’nın hasta adamı” tanımını kullanmış!
Bununla da kalınmayarak ABD’li gazeteci Robert L. Pollock, Wall Street Journal gazetesinde “ikinci sınıf, marjinal, dar kafalı” bir ülke olmamızın da kaçınılmazlığından söz ediyor. (Radikal, 18 Şubat 2005, s.10).
Başbakanın “yönsüz” izlenimi veren ülke ziyaretlerini arttırdığı;
Türkiye parlâmentosunda ciddî bir muhalefetin arandığı;
İçerden bakınca ülkemizin kendine güvenen, farklılıklarıyla övünen ve dünyaya söyleyeceği bir ‘şeyleri’ olan insanlardan oluşmuş bir ülke olmamızın çok zor göründüğü;
Yazılıp çiziliyor…
TV programlarında ele alınıyor ve tartışılıyor.
Tüm bunlar karşısında ne muhalefetin ne de iktidarın sesi gür ve Türkiye insanının tatmin eden düzeyde çıkmıyor. Ne iktidar ne de muhalefet sanki bu konularla ilişkili değillerdir.
Bu ortam, bir siyasal seçeneğin gerektiğini gösteriyor.
Türkiye’nin özel koşulları solda bir seçeneği âdeta dayatıyor.
Sol, mağdurların ya da kendini mağdur olarak duyumsayanların;
Kimsesizlerin;
Sessiz çoğunluğun;
Haklarını arayamayanların ya da haklarını aramakta sıkıntıda olanların;
Açların; açıkta olanların;
İşsizlerin ve tabiî kısaca mağdurların, kendilerini mağdur olarak duyumsayanların yanında olan bir siyasal düşünce…
Fransız düşünür Piyer Bordiyo (Pierre Bourdieu)’nün dediği gibi;
Devletin bir sağ bir de sol eli vardır. Sağ eliyle silah tutar, cop kullanır,hapishaneleri işletir. Sol eliyle ise halka hizmet götürür, işsizlikle mücadele eder, refah devleti kurumlarını genişletmeyi üstlenir.
(Radikal, Türkiye Muhalefetini Arıyor, 22 Şubat 2005, s.10)
Bourdieu’nun belirttiği bu düşüncenin örgütlendiği siyasal partilere çok ihtiyacı var Türkiye’nin. Mevcut parlâmenter düzen içinde böyle bir sol partinin iktidar seçeneği olarak vatandaşın karşısında yer alması kadar rahatlatıcı ne olabilir ki?
Böyle bir partinin, demokrasiyi tüm yanlarıyla vatandaşın yararlanmasına sunması kadar doğal ne olabilir ki?
Böyle bir partinin, bilgi çağının içinde henüz yuvarlanmakta olan Türkiye’de bile mağdur insanlarca desteklenerek iktidar yapılması kadar doğal olan ne var ki?
ABD’nin, Irak’ı işgalinin ardından, akılla ve sağduyu ile hiçbir biçimde ilişkilendirilemeyecek tutumu ve insan haklarına saygı duymayan girişimleri karşısında, küreselleşmenin tüm dünya insanlarınca, bir baskı ve faşizan ortamın gerçekleştirilmesine yaradığı gibi sonucuna ulaşılması kadar doğal olan ne var ki?
Küreselleşmenin, en güçlü olanın dediğinin ve istediğinin yapılanmasına araç olduğunu söyleyenler haksız mıdırlar?
Dünyada bu hareketlere ve tutumlara karşı olabilecek yapılanmalar sol yapılanmalardır.
Türkiye’nin kendi coğrafyasında kendi yurttaşlarını mağdur etmeyecek bir yönetime çok çok ihtiyacı var.
Böyle bir yönetim ancak sol anlayışla kurulabiliyor.