Muhsin Şener Rotating Header Image

Eğitim Programlarımız

Eğitim Bakanlığında program değişiklikleri üzerinde çalışıldığı  söyleniyor.

İlköğretim okullarında  gelecek öğretim yılında  genelleştirileceği söylenen  bir  yeni program uygulanmaya başlanmış.

Eğitim programları,  eğitim faaliyetlerinin ana öğelerinden biri. Eğitim, bu doküman çerçevesinde  gerçekleştiriliyor. Programın  eğitilenler tarafından içselleştirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Kuşaklar bu yolla istenilen yöne ve birikime ve dolayısıyla  o birikim yoluyla da  bir tür davranış değişikliğine  hazırlanmaktadırlar. Öyle anlaşılıyor ki  eski programlarla yeterli  düzeyde davranış değişikliği sağlanamadığı anlaşıldığından,  yeni programlar aracılığı ile  değişim ve dönüşümün gerçekleştirilmesine  çaba harcanacaktır.

 

İlköğretimdeki yeni programlarla yapılmak istenen  şey budur; bu olmalıdır.

 

Türkiye insanının  okumadığı, okumayı sevmediği  söyleniyor, yazılıyor.

Giderek  okumayan ve düşünmeyen, düşünce üretmeyen ve düşünce ile de pek arası iyi olmayan; düşüncenin söylenmesi ve yazılmasının da  pek serbest  olmadığını yaşıyor Türkiye insanı.

 

Okumasını ve anlamasını bilmemek; okumaktan hoşlanmamak bir ana eğitim sorunudur. Bu sorunun eğitim yoluyla  çözülmesi  mümkündür. Yeter ki eğitim programları buna olanak sağlasın. Sekiz yıllık temel eğitimden geçen çocukların ve gençlerin  iyi bir okuma alışkanlığı almış olmaları beklenir. Ne yazık ki bu sağlanamamıştır hala.

 

Türkçe derslerinde  çocukların  üzerinde çalıştıkları  okuma parçalarının  önce sözcüklerini  doğru söylemeleri gerekir. Derslerde o nedenle  sesli okuma  çalışmaları  yapılmaktadır. Sesli okumanın  başarılı örneğini  çocuk  öğretmeninde görmelidir. O nedenledir ki öğretmen çok iyi okuyan biri olmalıdır.  Bu yeter mi? Hayır  yetmez!  Okuma parçasının  düşünce örgüsünü kavratması gerekiyor. Bu yolla o düşünceleri ayırmayı ve onlar üzerinde konuşmayı, tartışmayı öğrenir.

 

Öte yandan  bu okuma parçalarında geçen yeni sözcüklerin ve söz gruplarının anlamlarını kavrayarak sözcük dağarcığını genişletmiş olur. Bunu için de o sözcük  ve sözcük grupları üzerinde çalışmak durumundadır. Tüm bu çalışmaların ardından  okuma parçalarını  artık anlamlı bir biçimde ve en iyi bir sesle okuyabilir düzeye ulaşmış olurlar.

Öğrencilerin bu sayılanları kazanabilmeleri için Türkçe programlarının  sözü edilen  çalışmalara olanak sağlayacak biçimde ve içerikte düzenlenmesi gerekiyor. Sayılanları alışkanlık haline getirecek kadar geniş çalışmalar yapılmasına zaman bakımından olanak tanınması gerekiyor.

Ayrıca bu saydığım çalışmaların programda ayrıntılı olarak yer alması ve  öğrencilere  kazandırılmasının da denetlenmesi gerekiyor. Program bu düzeyde bir açıklığı taşımak zorundadır.

 

Okumayan, okumayı alışkanlık haline getiremeyen  Türkiye insanı yetiştiren öğretmenin de   okuma alışkanlığı almamış olduğu  bilinen bir şey. Oysa bu  alışkanlığın edinilmesinin  ilk koşulu,  okumayı  yemek içmek gibi bir ihtiyaç olarak duyan  kişiler eliyle kazandırılabileceği gerçeğini unutmamaktır.

 

Eğitim programlarının  değiştirildiği\ değiştirilmeye devam edileceği söylentileri  karşısında  programlarda bu özelliklerin yer alması gerektiğini açıklamak zorunluydu. Çünkü  Türkiye insanı artık  soru sormayı bilen, soru sorma ihtiyacı duyan, sorularının da yanıtını  hem kendi çabasıyla hem de  eğitim süreci içinde en doğru biçimde alma zorunluluğunun kapısına  dayanmış bulunuyor. Oysa  insanımız, mevcut programlarla ancak  ilkokul dördüncü sınıftan terk düzeyinde  bir  doldurulmuş bilgi ile  yaşamaktan tedirgin olmaya başlamanın eşiğinde duruyor.

 

Sosyal bilimler derslerinde insanımıza,  yaşamında işine yarayacak ve onun önünü açacak  hiçbir şey öğretilemiyor. Çünkü Sosyal  bilimler  derslerinin  eğitim programlarının önemli bir bölümü  bile bile noksan bırakılmıştır ya da  yanlıştır. Ne ki  öğrencilere belletilir. Hiçbir sosyal durumun ya da olayın neden ve niçinleri üzerinde düşünme yolu seçilmez.

 

Türkiye’de  entelektüel, salt kendi çabasıyla ve ancak eğitiminden sonra  elde ettiği bilgi ve alışkanlıklarla  vardır. Başka bir deyişle entelektüel yetişmişliğini ve düzeyini  eğitimine değil kendi çabasına borçludur. Yani bir bakıma  okul yılları heba olmuştur.

 

Türkiye insanının, eğitim kurumlarında kendine özgü bir görüş edinmesi; bu görüşünün  kendisinin  damgasını taşıması ve onu  güvenle anlatabilmesi, söyleyebilmesi gerekir.

Ne yazık ki  eğitim kurumlarımız bu düzeyde  insan yetiştirmekte çok yaya kalmışlardır. Eğitim kurumlarında  birçok şey salt  ezberlenir ve  istendiğinde de aktarılarak öğrenildiği gösterilir. O malzemeyi  kendi malı yapamaz. İçselleştirilemeyen bilgi bir yük olduğu için hemen unutulur ve giderek eğitimden geçenle geçmeyen arasında hiçbir ayrım kalmaz.

Ne yazık ki Türkiye eğitim alanında böyle bir tablo ile karşı karşıyadır.

Eğitim  programlarının değiştirileceğinin söylendiği şu günlerde  bunların  tekrarlanmasında  âdeta bir zorunluluk vardır.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>