Milli Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu, eğitim alanını, YÖK ve üniversitelerden çıkarak tartışmaya açmış bulunuyor.
YÖK’ün kurulduğu günden beri üniversal çevrede ve entelektüeller arasında sürekli bir tedirginlik kaynağı olduğu, bir kesimce bir türlü benimsenemediği biliniyor. Yüksek öğretimin durumuna da doğrudan ve dolaylı yollarla etkisi bulunuyor bu tedirginliğin ve YÖK’le gelen bürokrasinin.
Durum, salt yüksek öğretimde böyle de ortaöğretimde çok mu iyi? Oradaki sıkıntılar hem temelde yer almasından hem de kimlik ve zihniyetle olan doğrudan bağlantılarından ötürü çok daha ağır ve derindedir. Ortaöğretimdeki yapılanmaların ve uygulamaların getirdiği sorunların çözümü, kimi yükseköğretim sorunlarının temelden çözümünü sağlarken kimilerinin de çözümünü kolaylaştıracak.
Eğitim alanında yapılması gereken değişimlerin temelde duran birkaçına dokunmakta yarar görüyorum.
Öncelikle eğitim sisitemimizin insan yetiştirme konusundaki ilkelerinde bir köklü değişim yapmak durumandayız. Çağımız, 20 yy’ın son çeyreğinden bu yana, bireyi merkeze alan yaklaşımlara ağırlık veriyor. Birey tüm yetenek ve kabiliyetlerini ortaya çıkaran ve bunları sonuna değin serbestçe kullananabileceği bir ortamda yetişmek istiyor. Eğitim kurumlarının, bireye bu olanakları sağlayabilecek biçimde kurulup geliştirilmesi gerekiyor. Böyle bir yapılanma, bireyin demokratik hakkı olarak ortaya çıkıyor ve bu hak da insan haklarına yaslanıyor.
İnsan hakları kavramı, çağımızın belirleyicilerinin en başında yer alıyor. Bireyin tüm tutum ve davranışları bu kapsam içinde değerlendirilmelidir.
Bireye önem ve değer veren bir eğitim sistemi, yaşamda kullanılabilecek bilgi ve alışkanlıkları kazandırma zorunluğu ile karşı karşıyadır. Bu gerçek ciddi bir sorun olarak dayatıyor.
Artık birey, kendisine yük olacak şeyleri öğrenmek istemiyor.
Kendi değerini artıracak şeyler istiyor.
Hemen kullanabileceği alışkanlıklar edinmek, onları kullanarak daha çok kazanmak ve daha çok harcamak istiyor.
Daha çok rahat etmek istiyor.
Kendini ayrıcalıklarıyla piyasada pazarlamak istiyor.
Ayrıcalıklarını, net çizgiler halinde ortaya koymak istiyor. Sürekli olarak gelişim ve değişimin içinde yaşadığını bildiği için, onları içselleştirmek istiyor.
Ve onları kullanmak istiyor.
Evrensel kapsamda ise daha az süreler içinde, daha çok kazanmak istiyor.
Dinlenme hakkını kullanmak istiyor.
Daha çok boş zaman istiyor.
Üretim dışında tüketime ilişkin yeni alışkanlıklar elde etmek ve onları kullanmak istiyor.
Çağımızda birey önce kendini ve sonra da hemen çevresini sorgulamak ve kavramak istiyor.
İstiyor ki hiçbir şey bu sorgulamanın dışında kalmasın. Bu yolla çevresini ve giderek dünyayı kendi olanakları ile kavrasın ve onu düşünceleri doğrultusunda yenilesin, düzeltsin.
Bu yolla dünyayı değiştirsin ve yeni olanakları kullansın.
Böylece dünya çoğalarak sürsün istiyor.
İnsanımız da bu genellemelerin dışında değil elbet.
İnsanımız da böyle bir bireyleşmenin peşindedir sonuçta. Eğitim sisteminin ona bu olanakları vermesi gerekiyor.
İnsanımızın önemli açmazlarından biri de laiklik konusundaki kavrama ve yapılanma sorunsalıdır.
Bu konuda seküler bir anlayış gerekiyor. Eğitim sistemi laikliği bu anlamda genişletip derinleştirmenin yol ve yöntemlerini içermek zorundadır. Sistem, seküler anlayışı gölgeleyebilecek hiçbir düşünce ve uygulamanın yanında olmamalıdır. Türkiye bireyi, düşünce ve davranışlarında Aydınlanma’nın getirdiği ışığı yaşayabilmelidir. O ışık, bireyin önünü aydınlatmalı…İnsanlardan korkuyu kaldırmak ve onları kendilerinin efendisi durumuna getirmek; dünyayı gizlerinden kurtarmak; ham hayalleri bilgi vasıtasıyla alaşağı etmek; safdillikten, kuşkulanmaya karşı isteksizlikten, düşüncesizce verilen yanıtlardan, karşı çıkmağa çekinmekten, çıkarcılıktan, araştırmaları savsaklamaktan, söz fetişizminden kurtulmayı[1] getiren aydınlanmanın dipdiri yaşanması gerekmektedir.
Bunun için düşünce, araştırma, inceleme, yazma ve konuşma özgürlüklerinin kullanımında insan haklarına aykırı bir uygulamanın yapılmaması gerekiyor. Özellikle üniversitelerde bu özgürlüklerin sınırsız bir biçimde kullanılmasının önemi vardır.
Aydınlanma’nın ışığını başka türlü özümsemeniz olası değildir. O ışığın parlaklığını göremezseniz, içinizden korkuyu ve ürküyü atamazsınız.
Bunu gerçekleştirme zorunluluğu vardır.
Bugün böyle bir ortam sağlanamamış olsa bile yarın bu ortam sağlanacaktır. İnsan varoldukça bundan kaçınılamayacaktır.
Bu kapsam içinde okullardaki din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Özellikle bu derslerde, Milli Eğitim Temel Yasası’nın 13.maddesindeki bilimsellik ilkesiyle çelişkilere düşen oluşumlara izin verilmemelidir.
Meslek Lisesi çıkışlıların, tüm fakülte ve yüksek okullara girmelerine izin verilerek ileride “dini bütün bürokratlar” gibi oluşumlara zemin hazırlanmamalıdır. Bu gençlerin kendi alanlarındaki fakültelere gidebilmelerini sağlayacak bir sistem geliştirilmeli ve özenle uygulanmalıdır.
Temel eğitim ve ortaöğretim kesimine öğretmen yetiştirilmesinde Türkiye deneyiminin, dünya deneyiminden çok çok üstün olduğunu söylemeliyim. Eğitmen Kursları, Köy Enstitüleri,Yüksek Köy Enstitüsü, Öğretmen okulları,Yüksek öğretmen okulları, Eğitim Enstitüleri… gibi öğretmen yetiştiren kurumları kurup çalıştırmış bir ülkedir Türkiye. Bu kurumların çok zengin deneyimleri elimizdedir. Onlardan yararlanmalıyız.
Bu konuda yapılan araştırmalar ve kaynaklar pek çoktur. Yeter ki bu kaynaklardan yararlanılsın.[2]
Bugün Üniversitelerin, öğretmen yetiştirme programlarının ne ülkemizin öğretmen gereksinimini karşılamaya ne de( bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir) kaliteli öğretmen yetiştirmeye yetmediği/ yetmeyeceği açık seçik ortadadır.
Sayın Bakan Erkan Mumcu’nun eğitim sistemini geliştirmek ve onu daha verimli bir yapıya kavuşturmak istemesini, ileriye dönük iyi niyetli bir karar olarak görmek ve anlamak istiyoruz.
Katkı yapmayı sürdüreceğiz.
[1] M.Horkheimer-T.W.Adorno, Aydınlanmanın Diyaleektiği I.,Çev.O.Özügül,Kabalcı y.,İst.1995,s.19
[2] Örneğin Dr. Niyazi ALTUNYA’nın Türkiyede öğretmen yetiştirilmesi konusundaki yöntemler, programlar; bu çalışmaların esasları, değerlendirilmesi vb…ilk belgeler halinde bir araya getiren çok yeterli araştırmalarını içeren yayımlanmış yapıtları vardır.