Muhsin Şener Rotating Header Image

Tartışılan Eğitim

Milli Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu, eğitim alanını, YÖK ve üniversitelerden çıkarak tartışmaya açmış bulunuyor.

 

YÖK’ün kurulduğu günden beri üniversal çevrede ve entelektüeller arasında  sürekli bir  tedirginlik kaynağı olduğu,  bir kesimce bir türlü   benimsenemediği biliniyor. Yüksek öğretimin  durumuna da doğrudan ve dolaylı yollarla etkisi bulunuyor bu tedirginliğin ve YÖK’le gelen bürokrasinin.

 

Durum, salt yüksek öğretimde böyle de  ortaöğretimde çok mu iyi? Oradaki   sıkıntılar hem temelde  yer almasından hem de  kimlik ve zihniyetle olan doğrudan bağlantılarından ötürü çok daha ağır ve derindedir. Ortaöğretimdeki yapılanmaların ve uygulamaların getirdiği sorunların çözümü, kimi yükseköğretim sorunlarının temelden çözümünü  sağlarken kimilerinin de  çözümünü kolaylaştıracak.

 

Eğitim alanında yapılması gereken değişimlerin  temelde  duran birkaçına dokunmakta yarar görüyorum.

 

Öncelikle  eğitim sisitemimizin  insan yetiştirme konusundaki  ilkelerinde  bir köklü değişim yapmak durumandayız. Çağımız, 20 yy’ın  son çeyreğinden bu yana,  bireyi merkeze alan  yaklaşımlara ağırlık veriyor. Birey tüm yetenek ve  kabiliyetlerini  ortaya çıkaran  ve bunları sonuna değin serbestçe kullananabileceği  bir ortamda yetişmek istiyor. Eğitim kurumlarının,  bireye bu olanakları sağlayabilecek  biçimde  kurulup geliştirilmesi  gerekiyor. Böyle bir yapılanma, bireyin  demokratik hakkı olarak ortaya çıkıyor ve bu hak da  insan haklarına yaslanıyor.

 

İnsan hakları kavramı,  çağımızın  belirleyicilerinin en başında yer alıyor.  Bireyin tüm tutum ve davranışları bu kapsam  içinde değerlendirilmelidir.

 

Bireye önem ve değer veren bir eğitim sistemi, yaşamda  kullanılabilecek  bilgi ve alışkanlıkları   kazandırma zorunluğu ile karşı karşıyadır. Bu gerçek  ciddi bir sorun olarak dayatıyor.

Artık birey, kendisine yük olacak şeyleri öğrenmek  istemiyor.

Kendi değerini artıracak şeyler istiyor.

Hemen kullanabileceği alışkanlıklar edinmek, onları kullanarak  daha çok kazanmak ve daha çok harcamak istiyor.

Daha  çok rahat etmek istiyor.

Kendini   ayrıcalıklarıyla   piyasada  pazarlamak istiyor.

Ayrıcalıklarını,  net çizgiler halinde ortaya koymak istiyor. Sürekli olarak gelişim ve değişimin  içinde  yaşadığını bildiği için,  onları  içselleştirmek istiyor.

Ve onları kullanmak istiyor.

 

Evrensel kapsamda ise daha az  süreler içinde, daha çok kazanmak istiyor.

Dinlenme hakkını kullanmak istiyor.

Daha çok boş zaman istiyor.

Üretim  dışında  tüketime ilişkin yeni alışkanlıklar elde etmek ve onları kullanmak istiyor.

 

Çağımızda birey  önce kendini ve sonra da hemen çevresini sorgulamak ve  kavramak istiyor.

İstiyor ki  hiçbir şey bu sorgulamanın dışında kalmasın. Bu yolla  çevresini ve giderek dünyayı kendi olanakları ile kavrasın ve onu  düşünceleri doğrultusunda yenilesin, düzeltsin.

Bu yolla  dünyayı değiştirsin ve yeni  olanakları kullansın.

Böylece dünya  çoğalarak  sürsün istiyor.

 

İnsanımız da  bu genellemelerin dışında değil elbet.

İnsanımız da böyle bir bireyleşmenin peşindedir sonuçta.  Eğitim sisteminin ona bu olanakları vermesi gerekiyor.

 

İnsanımızın  önemli açmazlarından biri de laiklik konusundaki  kavrama ve yapılanma sorunsalıdır.

Bu  konuda    seküler bir anlayış gerekiyor. Eğitim sistemi laikliği bu anlamda genişletip derinleştirmenin yol ve yöntemlerini  içermek zorundadır. Sistem, seküler anlayışı  gölgeleyebilecek hiçbir  düşünce ve  uygulamanın yanında olmamalıdır. Türkiye bireyi,  düşünce ve davranışlarında  Aydınlanma’nın getirdiği  ışığı  yaşayabilmelidir. O ışık,  bireyin önünü aydınlatmalı…İnsanlardan  korkuyu kaldırmak ve onları kendilerinin efendisi durumuna  getirmek; dünyayı gizlerinden kurtarmak; ham hayalleri bilgi vasıtasıyla alaşağı etmek; safdillikten, kuşkulanmaya karşı isteksizlikten, düşüncesizce verilen yanıtlardan, karşı çıkmağa çekinmekten, çıkarcılıktan, araştırmaları savsaklamaktan, söz fetişizminden kurtulmayı[1] getiren   aydınlanmanın  dipdiri yaşanması gerekmektedir.

Bunun için  düşünce, araştırma, inceleme, yazma ve konuşma özgürlüklerinin  kullanımında  insan haklarına aykırı bir uygulamanın yapılmaması  gerekiyor. Özellikle üniversitelerde bu özgürlüklerin  sınırsız bir biçimde kullanılmasının  önemi vardır.

Aydınlanma’nın  ışığını başka türlü  özümsemeniz olası değildir. O ışığın parlaklığını göremezseniz,  içinizden  korkuyu ve ürküyü atamazsınız.

Bunu gerçekleştirme zorunluluğu vardır.

Bugün böyle bir  ortam sağlanamamış olsa bile yarın bu ortam sağlanacaktır. İnsan varoldukça  bundan kaçınılamayacaktır.

 

Bu kapsam içinde  okullardaki  din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Özellikle bu derslerde, Milli Eğitim  Temel Yasası’nın 13.maddesindeki  bilimsellik ilkesiyle çelişkilere düşen  oluşumlara izin verilmemelidir.

 

Meslek Lisesi çıkışlıların,  tüm fakülte ve yüksek okullara  girmelerine izin verilerek  ileride   “dini bütün  bürokratlar” gibi oluşumlara zemin hazırlanmamalıdır. Bu gençlerin    kendi alanlarındaki fakültelere gidebilmelerini sağlayacak bir sistem geliştirilmeli  ve  özenle uygulanmalıdır.

 

Temel eğitim ve ortaöğretim kesimine  öğretmen yetiştirilmesinde  Türkiye deneyiminin,  dünya deneyiminden çok çok üstün  olduğunu  söylemeliyim.    Eğitmen Kursları, Köy Enstitüleri,Yüksek Köy Enstitüsü, Öğretmen okulları,Yüksek öğretmen okulları, Eğitim Enstitüleri… gibi öğretmen yetiştiren kurumları kurup  çalıştırmış bir ülkedir Türkiye. Bu kurumların  çok zengin deneyimleri elimizdedir. Onlardan yararlanmalıyız.

Bu konuda yapılan araştırmalar ve kaynaklar  pek çoktur. Yeter ki bu kaynaklardan yararlanılsın.[2]

 

Bugün Üniversitelerin,  öğretmen yetiştirme  programlarının  ne ülkemizin öğretmen gereksinimini karşılamaya ne de( bu hiçbir zaman  gerçekleşmeyecektir) kaliteli  öğretmen yetiştirmeye yetmediği/ yetmeyeceği  açık seçik ortadadır.

 

Sayın Bakan  Erkan Mumcu’nun   eğitim sistemini geliştirmek ve onu daha verimli bir yapıya kavuşturmak istemesini,  ileriye dönük iyi niyetli  bir   karar olarak görmek ve anlamak istiyoruz.

Katkı yapmayı sürdüreceğiz.

 



[1]  M.Horkheimer-T.W.Adorno,  Aydınlanmanın Diyaleektiği I.,Çev.O.Özügül,Kabalcı y.,İst.1995,s.19

[2]    Örneğin Dr. Niyazi ALTUNYA’nın  Türkiyede öğretmen yetiştirilmesi konusundaki yöntemler, programlar; bu çalışmaların esasları, değerlendirilmesi vb…ilk belgeler halinde  bir araya getiren   çok yeterli  araştırmalarını içeren  yayımlanmış yapıtları vardır.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>