2003 ÖSS sonuçlarında sınava girenlerin 40.500’ü sıfır aldığı;
2004 ÖSS sonucunda 32 177 öğrenci sıfır çektiği;
2005 ÖSS sonucunda ise, 1900 okul birincisinin hiçbir programa giremediği;
Lise mezunlarının % 24 üniversiteli olmaya başarırken % 76 sı ise hiç bir programa yerleşemediği anlaşılmaktadır. (Hürriyet ve Radikal Gazeteleri İnternet Arşivleri)
Bu sonuçlar, kimilerince öğrencilerden kaynaklanıyordu;
Sistemden ileri geliyordu.
Sistem, öğretmen yetersizliğinden ötürü, bu sonucu getirmişti. Başka türlü bir sonuç beklenebilir miydi?
Kimilerine göre ise sonuç, abartılmıştı.
Öyle, kırk bin falan öğrenci sıfır almış değildi ve politik bir abartma yapılıyordu.
Eğitim Bakanının, bu konuda bir inceleme yaptırdığını ve sorunu saptadıklarını; artık nedenler üzerinde duracaklarını, nedenleri araştıracaklarını belirtmiş olması, bu sonuçlar karşısında ilginç bulunmuştur.
Sorun, doğrudan doğruya orta öğretimle ilişkilidir.
Türkiye de ortaöğretim sisteminin, kamuoyunca bilinen “milli ve manevi değerlere bağlı, Atatürk ilke ve inkılaplarına inanmış ve onları benimseyerek savunan kişiler yetiştirmek….” biçimindeki amacı dışında çok fazla bir derinliği ve belirgin yanı bulunmuyor…
Ne yazık ki bulunmuyor!…
Bilimsellik, Milli Eğitim Temel Yasasının ilkelerinden biri…
Ne ki ikinci derecede bir yapılanma olarak görülüyor sanki.
Altı çizilen ilke, önde ve önemde olan ilkedir ve uğruna her şey feda edilebiliyor!…
Bunun üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.
Bugün, AB ülkelerinde lise çıkışlı bir gencin, ülkesinin ya da dünyanın önemli bir sorunu çevresindeki görüş ve düşünceleri, bir araya getirerek değerlendirmesi isteniyor.
Lise çıkışlı olmanın temel göstergesidir bu ve hiçbir nitelik için feda edilemiyor; edilmesi düşünülemiyor…
Yine, AB ülkelerinde, lise çıkışlıların bir önemli yapıtı değerlendirmesi istenir. O yapıtla ilgili düşünceleri sorulur.
Genç, böylece dünya ölçeğindeki bir yapıtın, değerlendirmesini yapabilmek durumunda olduğunu bilir!…
AB ülkelerinde, lise çıkışlıların ‘b i r k o n u d a’ görüş belirtmesi ve o görüşleri savunabilmesi istenir.
Gencin, bilimsel bir donanım kazanmasına yardım etmek ve giderek böyle bir dirence sahip olmasıdır istenen.
Ne yazık ki bizde, böyle somut ve evrensel ölçütler içeren yapılanmalar yoktur.
Bu tip yapılanmalara bir türlü gidilememiştir.
Gidilmek istendiği dönemler olmuştur. Ne ki ne atılan adım yeterli olmuştur ne de cılız da olsa atılan adımda direnebilmiştir.
Orta öğretimde salt okuma/anlama alanında işe yarar çalışmalar bile yapılabiilmiş değildir. Çünkü ne iyi okuyucu ne de okuduğunu iyi anlayan gençler yetiştirilebiliyor.
Böyle bir kaygı çevresinde çalışabilmiş olmak bile lise çıkışlı gençlerin yetişmişlik ve yeterliliklerine çok şeyler katabilecektir.
Ne ki o bile gerçekleştirilememiştir…
Bu, neden böyledir?
Çünkü orta öğretimde öğrenci, değerlendirme yapabilecek gibi yetiştirilmiyor. Orta öğretim, salt bilgi birikimine dayanıyor. İlköğretimin ancak birinci basamağında öğrenciler öğrendiklerini yaşamlarına aktarabilirken, ikinci basamaktan itibaren öğrencilerin tümü öğrendiklerini yaşamlarına aktaramıyorlar. Öğrenilenler çocuğun bilincinde salt sınavlardaki sorulara yanıtlar verilirken kullanılabilen kimi birikimler olarak vardırlar.
Bu birikimin içeriğine bakarsanız, “eski ve geçerliliği tartışmalı” bilgiler olduğunu görürsünüz.
Böyle bir fotoğraf, eski ve geçerliliği tartışmalı bu bilgi birikiminin, neden yenilenme gereksinimi duyulmadığını da gösteriyor.
Çünkü orta öğretimde sosyal bilimlere gereği gibi önem verilmiyor. Sosyal bilimler bireyin hem bireysel yaşamında hem de toplumsal yaşamda önemle yer alıyorlar. Sosyal bilimleri yeterli düzeyde içselleştirememiş bir lise çıkışlının vatandaş olması bile düşünülemez. Uluslar ailesi içinde yer aldığımız gün bu gerçek alnımıza çok acı bir biçimde yine vurulacaktır.
Sosyal bilimleri içselleştirmeyen bir orta öğretim salt bilgi aktarabilir.
Orta öğretimde sosyal bilimler yeterli düzeyde öğretilemiyor da fen bilimleri öğretiliyor mu? hayır!..
Fen bilimleri alanındaki bilgiler salt test sorularına verilecek yanıtlar açısından ele alındığı için o düzeyde bir öğretim gerçekleştirilmiş oluyor. Bu alanda elde edilmiş bilgilerin uygulanabilme olanağı yoktur.
Çünkü orta öğretimde “dünyayı değiştirmek” amaçlı bir eğitim-öğretim etkinliği yoktur. Böyle bir amacı olmayan eğitim-öğretimin bilginin birikimi noktasında yoğunlaşması kadar doğal ne olabilir? Bu yapılanma için bilgi, ancak biriktirilebiliyor… Uygulanacak bilgi, değişim/değiştirimi dayatıyor çünkü.
Uygulanamayacak olan bilgi, salt biriktirilmek için olan bilgidir ve ancak test sorularını yanıtlarken kullanılabiliyor.
Hiç değilse “elitlerin eğitimi” yapılabilse…
Ne gezer?!…
Öyle bir eğitim de yapılamıyor. Fen liseleri bu amaçla plânlanmışlardı…
Ne yazık ki fen lisesi çıkışlılar genel liselerden çıkan öğrencilerle yan yana aynı sorularla sınavlara alınmaya devam ediliyorlar… Bu çocuklar seçilerek alındıkları için en iyi puanlarla üniversitelerin en iyi fakülte ve bölümlerine yazılabiliyorlar. Oysa o çocuklar, ayrı ve bambaşka bir eğitimden geçirilerek ülkenin gereksinimi olan bilimsel yeterlikli kişiler olarak yetiştirilmeliydiler!…
Bu, yapılamıyor/yapılamadı…
ABD’yi iki yüz kişinin yönettiğini okumuştum bir yerlerde. Bu kişiler anaokulundan başlanarak izleniyorlar ve özel olarak yetiştirilerek devletin en önemli ve kritik mevkilerine getiriliyorlar. Çok iyi yetiştirildikleri için de su başlarında olabiliyorlar.
Böyle bir sistem de yoktur bizde,ne yazık ki!…
Bu denli sistemsizlik içinde ancak bugünkü sonuç alınabiliyor/alınabilir…
Bu durumun düzeltilmesi mümkün değil mi peki?
Tabii mümkün!…
Ne ki mevcudu tersine çevirebilecek bir değişime gereksinim vardır!
Bunu AKP mi yapacak?
Şaka mı yapıyorsunuz?…