Yeniçağ Gazetesi’nde Sayın Mevlüt Uluğtekin YILMAZ tarafından kaleme alınan “Öğretmenim Muhsin ŞENER…” başlıklı yazı yayınlandı.
Yazıya, http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28848 bağlantısından ulaşabilirsiniz.
Yazının tam metni aşağıya Yeniçağ gazetesinden alınmıştır.
Öğretmenim Muhsin Şener…
Günümüzden en az elli yıl önce, o yokluk yıllarında bizleri eğiten, elleri öpülesi öğretmenleri düşünüyorum… Hepsi harika insanlardı. Kuşkusuz günümüz öğretmenleri de çocuklarımızı ’bilgiyle donatmanın’çabası içindeler. Bunu çok iyi biliyorum; çünkü çocuklarım da, eşleri de öğretmen. Ama kimse kusura bakmasın; o yokluk yıllarının öğretmenleri bir başkaydı. (İliştiri: Öğretmen derken, sadece lise ve altı dönemleri değil; üniversitelerdeki -Fransızca’da ’öğretmen’anlamındaki- profesör ve diğer öğretim kadrosunu da kastediyorum.)
Hepimizin olağanüstü saygı duyduğu özverili öğretmenleri vardır. Benim de öyle. Ortaokul yıllarında öğrencisi olmakla gururlandığım Muhsin Şener, Doğan Özmen ve Yüksek Lisans döneminde öğretmenim olan Bahaeddin Ögel en önde gelenlerdendir.
Muhsin Şener için ‘efsane’ öğretmen desem abartı olmaz. 80 yaşına girmek üzere olan sevgili öğretmenim Ankara’da yaşıyor. 1958’de, Sorgun Ortaokulu’nda öğretmenliğe başladı. 1959’da öğrencisi oldum. Tarih sevgisini ve Türkçenin güzelliğini ilk önce ondan öğrendim. Her konuyu öyküleriyle anlatır; belleğimize adeta perçinlerdi. “Midas’ın eşek kulakları”, Pers kralı Kirus’un Lidya kralı Krezüs’ü ateşe attığı sırada, bilge Solon’un yıllar önce söylediği sözü anımsayıp “Ah Solon… Solon!” demesi gibi ve daha nice tarihî öyküler… Öğrenciyi donatmak isterdi; bu anlamda, zor beğenirdi. Disiplinli çalışmadan yanaydı. Bu disiplini kendisi de yaşar; sınıfa hazırlıklı gelirdi.
Türkçe, Muhsin öğretmenim için çok önemliydi. Sıkça kompozisyon ödevi verir; ödev kâğıtlarını titizlikle okur; yanlışları ’yeşil’kalemle belirtirdi. Ben bir sözcüğü ’müthiş’yazacakken ’müşhit’yazdığımı ve ’yeşil’kalemle doğrulandığımı hiç unutmuyorum. (İliştiri: Öğretmenimin yeşil renge sanki bir sevgisi vardı; çünkü kravatı da genellikle yeşil olurdu.)
Öğretmenim Muhsin Şener, Millî Eğitim Bakanlığı’nda Müfettişlik gibi çeşitli kademelerden sonra Personel Genel Müdürlüğü’nden emekli oldu. Yayımladığı kitaplarla hâlâ bizleri eğitiyor. 9 Kasım 2013’te Ankara’da Kurgu Kültür Merkezi’nde kitaplarını anlattı. Picasso’nun Güvercini’nden sonra Şiirin Tabanı, Türk Şiiri, Şiiri Yeniden Düşünmek – Şiiri Yeniden Kurmak, Kişisel Tarih tutanakları, Bir Eğitimcinin Kırk Yılı adlı özgünlükle yoğrulmuş harika kitaplarından söz etti. (Kurgu Kültür Merkezi Yayınları’ndan çıkan bu kitaplara 312.419 54 85 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.) Toplumcu, bilge eğitimci sevgili öğretmenime esenlikler diliyorum.
Yaşamımda iz bırakan bir diğer öğretmenim de Doğan Özmen… Müzik ve Coğrafya derslerimize girerdi. Konuları çok güzel anlatırdı. Müzik dersinde türküleri -konservatuvarda değil bir kasaba ortaokulunda- notasıyla öğretirdi! Ankara Radyosu’nda çalışırken rahmetli Özay Gönlüm’e “Arpada buğday çeç olur” türküsünü notayla seslendirdiğimde, bana “Yahu Mevlüt sen Konservatuvar eğitimi mi aldın?” diye sormuştu…
Doğan Özmen öğretmenim de harika bir eğitimciydi. Günümüzde 80 yılına yaklaştığı halde, Sorgun Postası gazetesini 33 yıldır yayımlayarak, yaydığı ışıkla aydınlığı besliyor. Sevgili öğretmenim Doğan Özmen’e en içten saygılarımı sunuyorum.
Ve Bahaeddin Ögel… Tarih Profesörüydü. Yüksek Lisans’ta öğretmenimdi. Milât öncesi Türk kültür tarihi uzmanıydı. Ondan da çok şey öğrendim. 1989’un ayazlı bir 7 Mart’ında onu sonsuzluğa uğurladık. Durağı uçmak olsun. O da gerçekten ’destan’bir öğretmendi. Bu bilge insanı ve onunla ilgili anılarımı bir başka zaman daha genişçe anlatacağım.
Esen kalın efendim.