Muhsin Şener Rotating Header Image

Eğitim Bakanlığının Okuma Listesi

MEB.,ortaöğretim öğrencilerine gelecek öğretim yılında başlamak üzere  verilmesini düşündüğü okuma listeleri yayımlamış bulunuyor. Böyle bir listenin basında geniş ölçüde yer alması  çok olumlu bulunmakla birlikte, konunun tartışıılması gereken çok çeşitli yanları olduğu unutulmamalı…

 

(100) yapıtlık listede, (75) yapıt Türkiye yazınından, (25) yapıt da  Dünya yazınından  alınmıştır. Türkiye ve Dünya yazını arasındaki seçimde  öteden beri  uygulanan oran  1/10’dur. Buradan bakıldığında  (75)  Türkiye yazını yapıtına  karşın (25) Dünya yazını yapıtı, genişletilmiş bir listeyi gösteriyor.

Türkiye’de ortaöğretim, dünya yazınına daha geniş yer vermiştir sanki…

 

Dünya ve Türkiye yazını yapıtlarının, her yönden  değerlendirilmesine  bu geniş alan, çok elverişli bir ortam  sağlamış görünüyor. Karşılaştırmalar,yetişmekte olan  gençlerin  daha ayakları  yere  değen  görüşler  edinmelerine  olanak sağlayacaktır.

Şimdi bu listeyi  değerlendirelim ve sağlayacağını söylediğimiz olanaklara bir bakalım:

 

1.

Türkiye yazınına  ilişkin (75) yapıt arasında yer alan kimi yapıtlar çok ilgi çekici bulunmuştur. Örneğin: Kerem ile Aslı.

Bir efsanenin yazımı ile ortaya çıkmış bir yapıt. Lise öğrencilerine  böyle bir yapıtın,yani bir masalın okunmak üzere  önerilmesini anlamak olası görünmüyor. Dede Korkut Öyküleri  için böyle bir  görüş ileri süremezsiniz. Çünkü onların dayandığı sosyal ve tarihsel  temellerden söz edebiliriz.

Kerem ile Aslı  için ne denebilecektir?

 

Ömer Seyfettin’den Seçmeler önerilmektedir. Ömer Seyfettin, temaları yönünden, “kanbağı”na dayanan  bir etnik  yapıyı gündeme getiren ve bunu öven öyküler  yazmıştır.Bu öykülerin  klasik öykü planında incelenmesinin  ve değerlendirilmesinin  doğaldır ki yararı olacakatır. Ne ki  tematik açıdan bakıldığında, lise öğrencilerinin  bu öyküleri okumalarında  çağdaş bilinç ve insan sevgisi bağlamında  olumlu bir yan bulmak mümkün  değildir.

Ömer Seyfettin’in Türkçesi’nin  20.yy.’ın  başlangıcında  ‘sadeleşme’ dalgalanmalarının  önemli bir belirleyeni olarak  ele alınmasında  yarar olmakla birlikte  bu öykülerin,  modası geçmiş etnik yönlendirmelerin  gerçekleştirilmesine geniş ölçüde olanak sağlanacağı unutulmamalıdır.

 

Tanpınar’ın Beşşehir’i, Samiha Ayverdi’nin İbrahim Efendi Konağı, N.Fazıl’ın Çile’si, T.Buğra’nın Küçük Ağa’sı, Sadi’nin Gülistan’ı, ilginç bir grup oluşturuyorlar. Bu yapıtların  tümü, Cumhuriyetle birlikte  değişen Türkiye  imajı nın tam tersi  bir  imajın  parlatılmasına yarıyorlar. Eski kültüre özenilmesinin hiçbir  yararı olmadığı açık seçik bilinir, görülür ve yaşanırken , eski yaşamın dışavurumu olan  bu yapıtların  yeri nedir burada? Bunların,yetişmekte olan  gençlerin bilincinde oluşturacağı  ikilemin derinleşmesinden  başka hiçbir yararı-bu bir yarar ise- olmayacaktır.

Öte yandan, bir mistik yapılanmayı  da öneren yapıtlardır bunlar. “bir lokma bir hırka” inancı  ve anlayışında  kuşaklar yetişmesine hizmet edecek  bu yapıtlar, 21.yy. Türkiye’sinin  yetişmekte olan  gençlerine  önerilmemelidir. Gençler bu yapıtları, yaşamlarının ileri aşamalarında, eğitimlerinin derinlikli  çalışmaları kapsayan süreçlerinde  kendi seçimleri olarak okuyabilirler.

 

Halk Şiirinden Seçmeler varken ve Aşık Veysel bu seçmeler içinde yer almışken onun Dostlar Beni Hatırlasın’ını önermenin  bir mantığı olduğunu hiç sanmıyorum.

Sonuç olarak, Aşık Veysel bir halk ozanıdır da ondan!..

 

Kemal Tahir, önemli yazarlarımızdan biridir. Bana göre romanlarından çok öyküleri (Göl İnsanları) daha önemlidir. Gorky,O’Henry’i anımsatan Göl İnsanları’ndaki  küçük öyküler gerçekten güçlüdür ve değerlidir. 21.yy.’da  Göl İnsanları’ndaki  kişiler ve temalar, onların sorunları, popüler  kültürün de bir tür yansıması olarak  alınabilir. Tüm bu gerçekler  varken Esir Şehrin İnsanları önerilmiş bulunuyor.

Bunu anlamak olası değildir.

Kemal Tahir, belki de  Devlet Ana ile Esir Şehrin İnsanları’ndan daha iyi  tanıtılabilirdi.

 

O.Hançerlioğlu’nun 7.gün’e  gelinceye değin  gençler için öyle değerli  inceleme ve araştırma yapıtları var ki!… Düşünce Tarihi böyle bir yapıttır. Düşünce açısından, mutluluk açısından ve özgürlük açısından olmak üzere üç cilt  olarak Varlık’tan yıllar önce yayımlanmıştı.Temel yapıtlardan biridir bu. Başka alanlara da uzanacak bir ‘alan okuması’ yapılmasına olanak sağlayacak bir yapıt. Şimdi, 7. Gün, böyle bir yapıt karşısında  nerede duracak?… Merak ediyorm doğrusu…

 

A.F.Başgil ve Bahattin Özkişi’nin bu listede yeri nedir, hiç anlamış değilim!…Başkalarının da anladığını sanmıyorum.

Başgil Hoca’nın yanlı olduğu ve “sağı” alenen kayırdığı bilinirken onu gençlere önermek, sağ düşüncelerini  onaylatmaktan başka  bir anlama gelmiyor.

Velidedeoğlu, C.O.Tütengil, B.Savcı, M.Aksoy, T.Z.Tunaya…. gibi devleri  niye anımsamıyorlar acaba?..

 

2.

Batı yazınına ilişkin yapıtlar, Dünya yazını başlığı alatındaki (25) yapıt arasında  verilmiştir. Müfredat bağlamında  “Batı” kavramı, yetmişli yılların ortalarından itibaren bırakılarak yerine “Dünya” kavramı kullanılmaya başlandı. O yıllardan bu yana “Batı yazını” yerine  “Dünya yazını”  deniliyor. İlk bakışta bu durumun  daha iyi olduğu ya da daha kapsayıcı  olacağı falan  düşünülebilir. Oysa “Dünya yazını” başlığı ile  Batı yazını, Türki Cumhuriyetleri yazını, Doğu Yazını…gibi  geniş bir alan  kapsanmak istenmiştir. Öyle olunca  da örneğin  1957 Lise Edebiyat Programı’ndaki  Batı yazarlarının sayısı  en alt düzeyde tutulabilmiş; onların yerine örneğin Türki Cumhuriyetlerinden, hiç kimsenin bilmediği kişilerin şiirleri programa alınabilmiştir. Bu, bir amaç için yapılmıştı. Ve o amaç da artık gerçekleşmiş bulunmaktadır: Batı kültürüne olabildiği kadar kapanmak, onun yerine Doğu ve İslam kültürünün egemen olması sağlanmıştır.

Özetlenen bu mantık, (25) yapıtın  yer aldığı  “Dünya yazını” başlığının  seçiminde de  egemen olmuş görünüyor.

Şimdi, İvo Andriç, Panait İstirati, M.Selimoviç, Cengiz Dağcı ve Cengiz Aytmatov, Batı yazınını mı temsil ediyorlar?..

Baudelaire, Rimbaud, A.Gide, Montaigne, Alaine, Whitman, Shakespiare….. nerededirler?…

Ve tabii Adonis nerdedir?..

Bacon nerelerde kalmıştır?!…

3.

“Kırk kuşağı” olarak adlandırılan, özellikle şairlerden hiçbirinin, hiçbir yapıtı listede yer almamıştır…

Hemen sonra M.Cevdet, Oktay Rifat; İkinci Yeni şiiri ve onun önemli temsilcileri ve tabii yeniler…Onlardan  hiçbir iz yoktur listede…Sanki böyle bir kültür yapılanması hiç olmamıştır; hiç yoktur!…

Hemen burada şiirle ilgili birkaç şey söylemeliyim: liste, Türkiye şiiri için çok yoksul bir liste olmuştur. Türkiye Şiiri için özellikle Modern şiir için, gençlerine  okutacak hiçbir yapıt bulamadığı anlaşılıyor Bakanlığın…

Çok dramatik bir durum değil mi?!..

4.

MEB’nın  yayımlanan kitap listesine benzer listeler öteden beri vardı. Lise Müfredat programında  yer alan yazarların yapıtlarından oluşmuş listelerdi bunlar. Böyle bir yaklaşım, daha verimli bir alanın  oluşmasına olanak sağlıyordu. Hem Türkiye yazınında hem de Batı yazınındaki  yazarların  yapıtlarının tümü öğrencinin önüne konuyordu.

Bu yöntem bırakılmıştır.

Yazarlardan seçilen yapıtlar bir liste oluşturmuşlardır. Liste daha çok sınırlandırılmış olarak ortaya çıkmıştır. Sınırlandırma konuları daha geniş tutulmuştur. Yönlendirme olanakları  öne çıkarılmıştır ve  bunlar kullanılmıştır.

Liste bu yolla ortaya çıkmış bulunuyor. Bu listede yer alan yapıtların okutulmasının mutlak anlamda bir yönlendirici niteliği vardır.

Listeye, Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı ile Nazım’ın Memleketimden  İnsan Manzaraları’nı koyduk mu  kimse hiçbir şey söyleyemeyecektir diye düşünüldüğü anlaşılıyor.

 II.

MEB’nın hazırladığı listenin şöyle ya da böyle olması aslında çok önemli de değildir. Çünkü listede yer alacak olan kitapların okunmasıdır önemli olan.

Önce öğretmenlerin bu yapıtları  okuması gerekiyor. Listede yer alan yapıtların öğretmenler tarafından sayfa sayfa okunması de yeterli değildir aslında. O yapıtların ardındaki sosyal ve tarihsel olaylar içselleştirilmiş ve çözümlenmiş olmalıdır. Eğer böyle bir yol izlenmemişse   okunmuş olmalarının salt kimi anımsamalar yapılmasından öte bir anlamı olmayacaktır.

 

Bugün durum,aşağı yukarı böyle birşeydir.

Öğretmenlerin, listede yer alan yapıtları  öğrencilere önerirken onları kendilerinin bundan sonra  okuyacaklarını  falan düşünmek saflıktan başka bir şey değildir. Öneriler yapılacaktır ama ne yazıktır ki  öğretmenler bu yapıtları  okumayacaklardır ve onlara  bu kitapları okutmanın bir yolu da yoktur. Bugünkü koşullarda bir yolu yoktur. Yoksa değişen koşullar içinde tabii vardır ve olacaktır.

 

Öğretmenler,  eğitimleri sırasında  okuma konusunda y e t i ş t i r i l m e m i ş l e rdir.

Eğitim sistemimiz içinde  bu doğrultuda alınmış ve uygulanmakta olan ne bir yöntem ne de verimli olabilecek  ve müfredata  dayalı bir alışkanlık vardır.

Cumhuriyet dönemi içinde okuma konusu, salt kimi öğretmenlerin  özel çabaları çerçevesi içinde  ve çok cılız adacıklar  olarak, etkisiz bir biçimde  yürütülegelmiştir. “Bizim Türkçe öğretmenimiz  falan, Edebiyat öğretmenimiz filan, şu şu kitapları okutmuştu…” gibi  sözlerle  anlatılan bir çalışma alanı olarak kalmıştır. Daha çok öğrencilere  kimi yapıtlar verilmiş ve okumaları  istenerek onlardan bu yapıtları özetlemeleri istenmiştir.

Kitap okunmasında  “özet çıkarılması”, Türkiye okullarında özellikle  ortaöğretim kesiminde  çok yaygın bir yöntemdir.

 

Öğrenciler, özet çıkarmak için  özel  ve ilginç yöntemler bulunmuşlardır.

Küçük bir öğrenci kesimi, kitabı okuyarak özetlemeye çalışmaktadır. Ne yazık ki bunların özetleri genellikle beğenilmemekte ve iyi not alamamaktadırlar. Çünkü özet yapmak önemli bir tekniği kavramayı ve kullanmayı gerektiriyor. En katıksız çalışan öğreneciler bunlardır oysa.

Kitap özeti çakaranların önemli bir bölümü ise, tanıdıklarından ve yakınlarından bu konuda yardım istemekte ve onların dikte ettirdiklerini yazarak özetleri oluşturmaktadırlar. Bunların kitapla hiçbir  biçimde  alışverişleri olmadığı halde bu öğrencilerin hemen tümü iyi not alabilmektedirler. Bir etik sorununu da yanında getiren bu durumun varlığından bile haberli  olmama yolu seçilmiştir genellikle.

Öğrencilerin çok önemli bir bölümü ise, artık piyasalarda  satılmakta olan ve hemen her yerde kolaylıkla  bulunabilen  “Kitap özetleri” denilen  yayınları edinerek  oradan istedikleri  yapıtların  özetlerini kopya etmektedirler. Bu yol çok yaygındır. Öğretmenler bu durumun ayrımındadırlar. Ne ki üzerinde durmamayı yeğlemektedirler. Bilirler ki üzerine gittiklerinde yalnız kalacaklardır…Bu durum, kendini aldatan öğretmenlerin çoğalmasına, öğretmenini aldattığını sanan öğrencilerin gittikçe artmasına ve bugünün okumayan, düşünmeyen ve düşünmek istemeyen insanının oluşturduğu bir toplumsal yapının  ortaya çıkmasına,  yardım etmektedir.

 

NE YAPILMALIDIR?

H.B. Kahraman, Radikal’de bu konu üzerinde duran iki yazı yayımladı. Her iki yazıda da listeler yayımlamanın değil, o listelerde yer alan yapıtların okunmasının sorun olduğunu söylüyordu.Önce öğretmenlerin okumaları gerektiğinin altını kalınca çiziyordu. Bu görüşe aynen katılıyorum.

Çocuklara ortaöğretim çağında  listeler vermenin  ve bu listelerde yer alan kitapları okumaları gerektiğini söylemenin hiçbir anlamı yoktur; bu zamana değin de olmamıştır zaten. Kitap okumanın, okumayı sevmekle ilişkili olduğunu, böyle bir sevgi verilmeden çocukların kitap okumalarının mümkün olmayacağını söylemenin de ben, hiçbir anlamı olmadığını/bulunmadı-ğını düşünenlerdenim.

Çocuklar,  kitap okumak durumundadırlar!…

Onlara kitap okutmak durumundayız!..

Bu, yaşamsal bir gerekliliktir. Eğer bu gerekirliği yerine getirmez isek bugün yaşadığımız  kitlesel “kürtürsüzleşme” katliamının hazırlayıcılarından olacağımızı bilmeliyiz.

 

Kitap okutmanın en verimli ve gerçekliğe dayanan yolu, okutulacak kitaptaki  olayların ve durumların  altında yatan sosyal ve tarihsel  olayları bilmek ve öğrenmektir. Bunun için liselere bir Kültür Tarihi dersi  konulmalıdır. Bu konuda H.B.Kahraman’ın önerisini desteklediğimi belirtmek istiyorum. Bu derslerde gencin, kültürel olayların  oluşmasını, sebep ve sonuçlarını tartışırken yapıtlara kendiliğinden  gitme gereği ortaya  çıkıyor. O yapıtları okumayanların  kültür tarihinin, o sayfalarını kavraması  mümkün  olmayacaktır. Böylece  kitap okunması, bir zorunluluk haline gelmiş oluyor. Bu zorunluluk insanın, yaşadığı  toplumun temellerinin  ne olduğu ve nasıl olduğu…gibi  doğrudan doğruya kendini ilgilendiren  konularda güçlenmesini sağlayacağından gerçekten  işe yarayacaktır.

 

Ayrıca bu çalışmalar, felsefe ve yazın(edebiyat) dersleri ile  desteklenecek; bu alanın daha geniş bir ortam içinde  ve yeni yöntemlerle  kavranmasına  olanak da sağlamış olacaktır.Örneğin, analitik(çözümleyici) yöntemi yaşamında uygulayarak kullanmayı kavrayacaklardır. Buradan bakılırsa eğer, analitik yöntemi kullanamayan bir insanın ne kendini ne  ‘ötekini’  ve ne de toplumu kavraması ve anlaması olasıdır. Yaşamda çözümleyici bir yaklaşımın kullanılamaması  kişiyi genel kimi doğruların  tekrarından öteye  götürmez/götüremez. Bu durum, insana bugün yaşadığımız kültürsüzleşme ortamı gibi bir ortamın oluşmasına katkıda bulunmaktan başka hiçbir şey kazandırmaz

 

Yazın(edebiyat) dersleri içinde  öğrencilerin  örneğin R.N.Güntekin’i okurken  onun yapıtını (Çalıkuşu gibi…), okuyan öğrencilerin onun uzun uzun yaşamını ve yapıtlarını ezberlemek yerine, o yapıttan çıkarak  yapıtlarıyla ne demek istediğini ve neler dediğini irdelemek çok daha verimli değil mi?

Öğrencilerin her yarı yıldı okumak zorunda oldukları, yazın(edebiyat) müfredat programındaki yazarlardan birinin yapıtını, derste ele alıp tartışması, gerçekten yazarın  ve kitabının neye yaradığını/yarayacağını  açık açık göstereceğinden çok yararlı olacaktır.

 

MEB, kitap listeleri yayımlamadan önce, o kitapların okutulması konusu üzerinde kafa yormak zorundadır. Bu konuyu olgunlaştırmadan yapılacak tüm çalışmaların verimli olacağını söylemek boştur, bir hayaldir.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>