Muhsin Şener Rotating Header Image

İzlenceleri Yenilemek ve Batı Yazını

Liselerde yazın dersi izlencelerinin de değiştirileceği yetkililerce birçok kez belirtilmiş bulunuyor.

Halen lise sınıflarında okutulmakta olan yazın izlenceleri aşağı yukarı 1957 yılında çıkarılmış olan izlenceler. Yazın ders kitapları da bu izlencelere göre düzenlenmişti.

Bu izlencelerde Batı Yazınının önemli bir ağırlığı vardır.

Çünkü izlencenin hazırlanmasında uyulan ilkelerden şunlardı:

 

” Öğrenciyi Batı şaheserleriyle ilk sınıftan itibaren ilişkilendirmek” ;[1]

Batı Yazınına ayrılan süre,  Türk Dili ve yazınına ayrılan sürenin 1\4’ünü geçmeyecektir; Okuma çalışmaları Batı Yazını örneklerine uygun metinler üzerinde yapılacaktır;

Batı yazını metinleriyle karşılaştırmalar yapılması esas olacaktır.

 

Bu ilkelerin izlencenin içinde yer aldığı ve izlencelerin  Talim ve Terbiye Kurulu kararıyla çıkarıldığı düşünüldüğünde, uygulama zorunluluğu ortaya çıkıyor.

 

Yazın eğitiminde Batı yazını esas alınmıştır. Türlerin de Batıdan geldiği göz önüne alındığında gerekçe kendiliğinden ortaya çıkıyor. Batı Yazını örnektir ve ona benzemeye çalışılmıştır. Yazın ürünlerinin eğitim amacı ile irdelenmesi onların altında yatan tarihsel ve  toplumsal niteliklerin ortaya çıkarılması  anlamındadır. Böylece yazın ürünlerinin yazıldıkları tarih dönemlerini yansıtma özellikleri ile yüz yüze gelinmektedir.

 

Batı yazınına ilişkin bir ürünün yaslandığı tarih kesiti ve oradan yürünerek gelinen toplumsal yapı, Avrupa kültür ve uygarlığının bir yanından  tutulması anlamınadır. Avrupa uygarlığı ve Avrupa toplumsal yapısı,  Antik Yunan- Hıristiyan-Yahudi düşüncesiyle anlayışı üzerine oturmuştur. Bu uygarlık birikiminin dinsel ve tarihsel yanları, kavramlar çerçevesinde bakıldığında bile görünebiliyor. O tarihsel boyutun bizim toplumsallığımızla yer yer çatıştığını tarihlerimiz söylüyor. Bu çatışmaların altında haklılıklarımız da haksızlıklarımız da var doğal olarak.

Dinsel açıdan ise arada geçmiş ve izler bırakmış Haçlı Seferleri var.

 

Anadolu toprağı çok eski tarihlerden beri insanlarca kullanıyor. Geçiş yolu üzerinde bulunması çok ve çeşitli uygarlıklara beşik olmasını getiriyor.

Anadolu bu yapısıyla çok kültürlülüğün eski bir mekânı gibi duruyor.

 

Türkiye, AB’ye girme sürecinde olan bir ülke.

AB, bugün için Avrupa demektir. Yani bir başka  söyleyişle  Batı!

AB ülkelerinin yazınından söz ediyoruz…

Yazın derslerinde  Batı yazını ile ilişki içinde olunması, Türkiye yazını ürünlerinin  Batı yazını ürünleriyle karşılaştırılarak okutulması, bu ürünlerde ortak bir duygu ve düşünce bulmak ve bu duygu ve düşüncenin yerellikten evrenselliğe doğru nasıl yol aldığının anlaşılmasına  çaba gösterilmesi esas olmaktadır. Bu yolun sonunda  bir duygu ve düşünce birliğinin oluşması gerçekleşmektedir. Bu duygu, düşünce birlikteliğinin  insanları ve toplumları arasında artık savaştan söz etmenin olanağı yoktur\olmayacaktır.

AB süreci böyle gerçekleşecek…

 

Yeryüzü insanı olma, yeryüzü standartları kavramının anlam kazanması, ancak böyle bir duygu ve düşünce birliği ile kurulabilir.

 

Okullardaki eğitim izlencelerinin  ve bu arada  yazın izlencelerinin  Batı yazını ile olan ilişkisini  yeni baştan ele almak gerekiyor. Çünkü yazın izlencelerinde  yer alan Batı yazını  kavramı,  “Dünya yazını” kavramıyla yer değiştirmiştir. Bu  başlık altında  Türk Cumhuriyetlerinden  adını kimsenin bilmediği  kişiler yazın izlencesine alınmışlardır. Oysa Batı yazını,  evrensel  duygu ve düşünceye ulaşmak için  yerelle  karşılaştırılarak  sağlam ve köklü veriler elde etmek için konulmuştur. Yerellikten öte bir anlam içermeyen  bu “Dünya yazını” başlığı altındaki ürünlerinBatı yazını ile ilişkisini kurmaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.

 

Batı Yazını ürünleri  bir bakıma  Türkiye yazını için bir Kanon olarak da alınabilir.

Türkiye yazınının bir kanonu yoktur. Bu yolda yapılmış herhangi bir çalışma da yoktur.

Yani Türkiye’nin kanonu yoktur! Durum böyle olunca  kanon yerine gelenekselin geçirilmesi çok kolay oluyor.  Geleneği  besleyen bir tutum da  bu anlayışa  eşlik ederse eğer, o zaman tıpkı Türkiye’deki  sanat ve yazın alanında  yürütülen  ve salt bu ülkeye özgü durum ortaya çıkıyor.

Bu konu ayrı bir yazı konusu edilmeyi  bekleyen,  ciddî ve önemli konulardan biridir. O nedenle  Batı yazınından söz ederken  ondan da söz etme gereği duyulmuştur.

 

Karşılaştırma örnekleri

 

Batı yazını  ile  Türkiye yazını metinlerinin  karşılaştırılmasına ilişkin kimi örnekler üzerinde durmakta yarar var.

 

Dede Korkut Öyküleri üzerinde çalışılırken m i t l e r i n,  destanların anlaşılıp kavranmasındaki rolü ve öneminin kavranması, neredeyse bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü m i t l e r, iç dinamiklerin,  dış  gerçekliğe yansıtılmasıyla  oluşan  ortak toplumsal ürünlerdir.[2] Mitler yoluyla iç gerçekliğin elle tutulmazlığını, anlaşılmazlığını, yani nesneleştirilememiş belirsizliğini ve kapalılığını, zıtların birlikteliğinin  çelişki ve çatışmasını anlamak  mümkün olabilmektedir. Mitlerle biz, denenmiş öznel eylemlilik seçenekleri elde etmiş oluruz. İnsan yaratıcılığı mitlerle başlamaktadır. Bilinmeyeni bilinir hale getirmek her zaman  yaratıcılıktır. Mitolojik insan,  doğanın bilinç dışının esaretinden kurtulmuş insan demektir.[3]

 

C.G. Jung, m i t l e r iöyküleştirilmiş, temel var oluş örnekleri, yani evrensel  geçerliliğe sahip  yaşam kalıpları ve her insan için de anlamlı  mesajlar olarak kabul ediyor.[4]

 

Dede Korkut  Öyküleri, mitlerin bu nitemlerinin  kolaylıkla aranabileceği  metinlerdir.  Mitlerin  evrensel yanlarını ve somutlukla ilişkilerini, toplumsalın oluşmasındaki etkilerini araştırmak ve ortaya koymak gerekir. Batı Yazını metinlerinin bu alandaki özellikleriyle karşılaştırarak yerelden evrensele nasıl ulaşıldığı açık seçik bir biçimde ortaya getirilmelidir.

 

Karşılaştırmalar sırasında  Batı Yazınının tabanında  bulunan Antik Yunan\Hıristiyan\ Yahudi kültürüne ilişkin bulguların,  evrensel bir boyut içinde düşünülmesi ve o boyut ile  Dede Korkut  Öyküleri altında yatan  şaman\ İslâm\ Türk  özellikler arasında  paralellikler kurulması ve bu paralelliklerin  evrensellik noktasında buluşmalarının  araştırılması,  yapılacak çalışmanın aslını oluşturmaktadır.

Öteki çalışmaların bu çalışmalar yanında  çerez olarak kalır.

 

G.Flobert’in Madam Bovary’si ile Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-Memnu’su karşılaştırılabilir. Burada  Flobert’in   Bovary’si ile  Aşk-ı Memnu’nun  Firdevs Hanımı arasında yapılacak bir karşılaştırmada,  romansal nitelikler açısından ortaya çıkacak olan hususlar  gerçekten neden Batı yazınının örnek alındığını iyice somutlaştırmış olacak.

 

Bu somutluklar yanında tarihsel  derinlik içinde  Bovary’nin  toplumsal ortamı ile  Aşk-ı Memnu’nun toplumsal ortamı arasında  yer yer  oluşacak olan çelişkilerle  karşıtlıkların  anlamlı bir açıklaması yapılabilecektir.

Ayrıca bu karşılaştırmalarda, bizde Batılılaşmanın hangi yanlış  alanlara oturtulmaya çalışıldığı anlaşılınca[5],  en az iki yüz yıldır bir türlü ulaşılamayan  Batı uygarlığı düzeyinin kendisi, elle tutulur hale gelmiş olacaktır. Yazın derslerini böyle bir anlayış ve kavrayış içinde okutmaya başladığımızda,  içinde bulunduğumuz AB sürecinin anlamı ve önemi daha bir doğru olarak anlaşılabilecektir.

 

Batı Yazını  eğitim sürecinde, yerelle evrenselin nasıl buluşturulduğunun  en seçkin örmekleri olarak elimizin altında tutmak zorunda olduğumuz bir alandır. Onlar olmazsa yazın, bir ucu ta ekonomiye dek uzanacak olan ve yaşamımızın tümünü kapsayan  bir içe dönüklüğün  en belirgin örneği olmaktan öteye geçemeyecektir.

Bir yeryüzü insanı ve bu insanın sorunsalı  hiçbir zaman yakalanamayacaktır.

Batı yazını, bu konuda  bir kanon olmayı hala sürdürüyor.

 

Düşüncelerin, duyguların, kişisel ilişkilerin; toplumsal ilişkilerin ve bunların altında yatan  insanî özlerle evrensel niteliklerin tümü,  bir  kanona benzemekle doğrudan ilişkilidir. Bu konunun oryantalizm bağlamında  açıklanmasının yanıltıcı yanları olacağını  söylemeliyim.

 

Yazın izlencelerinde Batı yazınına  eski ağırlığını daha da artırarak vermek zorunluluğumuz var.

İzlenceleri yenilemekten söz edildiği şu günlerde,  Batı yazınına olabildiği kadar ağırlık veren izlenceler hazırlamak zorundayız.

 


[1]  Lise Müfredat Programı,  MEB y., Ankara, 1957

[2] M.Bilgin Saydam, Deli Dumrul’un Bilinci, metis y.,  İst., 1997, s. 43

[3] Agy.,s.43, 44

[4] Agy., s. 47

[5] Muhsin Şener, Picasso’nun Güvercini, Prospero y., Ank.1994, “Türk Romanında Yanlışlıklar”, s.103-115

Batılılaşmanın yanlış  zeminler üzerinde gösterilmesine ilişkin  ‘mürebbiye’ konusu örnek olarak alınmıştır..

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>