arzu ayçiçek’in menekşeli avclular’ını okuyorum. şehrinizide kalamam, ilk yapıtı. aradaki iki yapıtını göremedim.
menekşeli avlular son yapıtıdır ozanın.[1]
ayçiçek bu son yapıtında, olabildiğince izleğe yaslanmış görünüyor.
hemen tüm şiirlerinin altında yatan bir öykü var. öyküyü kimi kez açık açık anlatıyor. sanki şiiri o öyküyü bize anlatmak için yazmış gibi.
izleklerin içinde ‘acı’, ilk sırayı alıyor. ayçiçek için acıların ozanıdır denebilir sanıyorum. kendine hep bir acıtan yan buluyor tüm izleklerde. ya da o taraftan bakıyor.
bakışının zaman zaman ulaştığı yer, kadın sorunu olmuş. ozan gülten akın’a sunulmuş bulunan ulu bir nehir (s.72) başlıklı şiir bu konuda iyi bir örnek. ayçiçek belki de kadın sorununa yaklaşmak için böyle bir yol izlemiş. çünkü kadın sorunsalını ucundan kenarından tutmağa ve irdelemeyi deniyor. günümüzün türbanla ilişkilenen,insan hakları bağlamındaki kadın ve ana olarak kadın…sorunlarını yer yer, ne ki şiirin verdiği olanaklar içinde ele alıp irdelemeye çalışıyor.
* * *
bir şiirin öykülemeyi seçmesi ya da öykülemeyi kullanması onun, düzyazı mantığını seçmesi anlamına geliyor. düzyazı mantığı ile kurulmuş bir metnin şiirliğinden değil felsefeliğinden söz edebiliriz ancak. çünkü ona bilim sızmıştır ve usa uygunluğu aranmaktadır. bu metindeki bilgi şiirin sunduğu bilgi olamaz. çünkü şiirin sunduğu bilgi örgensel bilgidir.
örgensel bilgi:
- işlenmiş bilgidir. bu bilgi hem eşya ile hem de o eşyanın öznesiyle ilgili biligidir. bu iliişkileri aydınlatan bilgidir.
- düşünülmüş bir bilgidir. bu bilgi işe yarar hale getirilmiştir.
- insanda imgelem oluşturan bir bilgidir. kişi, bu imgelem/imgelemler yoluyla dünya ve olayları, bilinen ya da öğrenilmiş olandan çok daha ayrı bir biçimde kavrar.böylece yeni bir dünya kurulmasına yardım eder. bu, şiirin devrimci yanını temsil etmektedir.
- yadsınmanın yadsınması yoluyla oluşuturulmuş bir bilgidir. bu durum,dünyaya ve olaylara yepyeni bir açıdan bakılmasına ve ‘öyle’ kavranmasına olanak sağlar.
- ancak dil ile ortaya konulan bir bilgidir. o dil, örgenselliğinin bir işlevidir.[2]
sanki bu açıklamalar ayçiçek’in şiiri için yapılııyor.
ayçiçek de öykü anlatarak şiir kuruyor.
ve tabii düzyazı mantığına yaslanıyor ve böylece kurduğu yapı örgensel bir yapı olmaktan uzaklaşmış bulunduğundan şiirin olanaklarını elden kaçırmış oluyor.
oysa,
/düşlerimin kıyısında baba kokusu kaldı/ (s.82);
/ey dosluğu iki yüze kuranlar/ (s.86);
/yalnızlığın bozkırıdır gurbet/ (s.87) ;
/babasız çocuğa benzer burda akşamlar/ (s.88);
/güneşin göğsünü düğmeliyorlar/ (s.91);
/sözün dara düştüğünü/ (s.21);
söz susar….(s.22);
gibi örneklerde ayçiçek, yine bir tür biçimsel çalışma olan dikey ve yatay sözcük ilişkilerini kurarken ilk bakışta çarpıcı, derinlikli,değişik ve yeni sözcük ve sözcük kümeleri oluşturarak şiirsel bir dil yakalama çabası içindedir. böylece de kendine özgü bir dil kuruyor. sözcüklerin, eşyalar ve eşya ile özne arasındaki ilişkilere getirdiği bu yeni ışık,zaman zaman hem içimizi, hem de bilincimizi aydınlatarak kendimize dönmemizi sağlayabiliyor.
baba kokusunun düşlerimi süslemediği zaman var mı? gurbetin, yalnızlığın bozkırı olarak tanımlanması, bilincimizde yepyeni bir ışığı parlatmıyor mu? güneşin göğsünü düğmelemekle onu nasıl da kolayca içselleştirebiliyoruz!…
ayçiçek sıfatları da değişik kullanıyor. onlara derinlikler veriyor. o yapılarıyla, şiire yeni bir dil kurulurken ne denli yardımcı olduklarına tanıklık ediyoruz sıfatların.
ıssız bakışlı kadın(s.9);
düzenin ayaz elleri(s.9);
yakamda küllü zaman(s.14);
büyüyor fısıltıları gecenin(s.68)
örneklerinde, bakışın ıssızlığı ile şiire, oldukça derin bir alangetirilmişbulunuyor. bu söz grubunun kadını niteleyecek biçimde kurgulanması ise, söze toplumsal bir nitelik kazandırıyor, hem de yerellleştiriyor onu. düzenin ayaz elleri derken, hem düzen hem de ayaz sözcükleri söze, değişik bir yoldan toplumsallık ekliyorlar. kül ve yaka sözcükleri, zaman için bir yeni ilişki içine girdeklerinde, hem derinlik hem de yenilik getiriyor. gece, fısıltılarla daha bir gize bürünüyor sanki….
tabii bunlar şiire yeni bir deyiş gücü de ekliyor.
bana öyle geliyor ki ayçiçek izlekten kopamayışının ve öykü anlatmaktan uzaklaşamamış olmasının, şiirine eklediği sakıncaları, sözcüklerin dikey ve yatay boyuttaki ilişkilerini kurarken özen göstererek öteleme çabasındadır. bunda haklı olup olmadığı konusunda bir şey söylemiyorum. ne ki oldukça başarılı buluyorum.
tam bu noktada durarak ayçiçek’in şiirinde biçimin kurulmasına baktığımızda ilginç sonuçlara ulaşıyoruz.
bir izleğin anlatılması üzerinden bize öyküler sunan ozan, bu öyküleri anlatırken şiirlerine bir biçim veriyor. onun kurmaya çalıştığı bu biçim içeriğinin dayatatığı biçimden başkası değil. şiirinin içeriğini ancak böyle bir öykü ile verebileceğini düşünüyor demekki. öte yandan bu biçim ayçiçek’in yeğlediği şiirsel poetikanın da ta kendisidir. söylediklerinin modelidir bu biçim.
şimdi ayçiçek, bir izleği öykü anlatarak ortaya koyarken ve onu da şiir olarak sunarken şiiri bir nesne gibi kullanıyor. ondan yararlanıyor. birşeyler için yararlanııyor. şiirin o şeyleri tüm yanlarıyla verip veremeyeceğini değerlendirmeden yararlanıyor. oysa şiir böyle bir izleği tüm yanlarıyla noksansız olarak veremez; vermesi olanaksızdır. çünkü şiir sonuçta bir imgelem oluşturacaktır. o imgelem de yepyeni bir bakış açısı kurar. bu yolla giderek devrimci bir yapılanma gelir şiire. bilim gibi gerçekliğin, bu yeni bakış açısıyla falan ne gibi bir ilişkisi olabilir?
yanlışlık buradadır.
Ayçiçek şiirini, bu açılardan düşünür mü bilmiyorum? düşünürse gerçekten çok başarılı bir yolda olacaktır.
[1] arzu k.ayçiçek, menekşeli avlular(şiirler) gerçek sanat y.,ist.2003; şehrinizde kalamam,şiirler, suteni y.,ankara,1995, ayrıca, herkesin bir uzağı var,glubus y.,istanbul,1998, bir göçün haritası, halkevleri y., ankara 1998 adını taşıyan şiir yapıtları da vardır.
[2] u.eco, açık yapıt, çev.yakup şahan, kabalcı y.,istanbul, 1992,s.218 ve ötesi.