Muhsin Şener Rotating Header Image

3 Ekimle Gelen

AB’ye giriş  görüşmeleri, 17 Aralık 2004 tarihinde saptanan 3 Ekim 2005  günü başladı.

Atatürk’ün “ muasır medeniyet seviyesi” (çağdaş uygarlık düzeyi) olarak tanımladığı  Avrupa kapısından içeri adımımızı atmış bulunuyoruz.

 

Halkımızın büyük bir bölümü (% 70 civarındaki bir  bölümü ) AB’ye girmek istiyor. Tüm tahriklere karşın hem de…

 

Çünkü Türkiye’nin  çok uzun zamandır çok kötü yönetildiğini biliyor.

Biliyor ya  buna bir çare de bulamıyor. İkbal mevkiinde olanları bir seçim sonra yerle bir etse bile  kimse  tınmıyor…

Yerine gelenler  politikadan  çıkar sağlamaya devam ediyorlar.

 

Halk onların bu tutumlarından  hiç haberli değil sanıyorlar. Oysa o denli haberli ki…

Bakın,  tüm tahriklere karşın  hala  yarıdan çok yüksek bir çoğunlukla destek veriyor.

 

Hiç de sesi çıkmıyor halkın.

Bir an önce  AB içinde  tıpkı onlar gibi yaşama olanaklarına sahip olmayı ve  dünyanın nimetlerinden herkes gibi yararlanmayı o denli istiyor ki..

 

AB’ye girilmemesi için  ne mümkünse onu yapanlar/yaptıranlar,  Türkiye’de hala bir Çatışmacı anlayışın  sürmesi için ellerinden geleni hiç geri koymuyorlar. Herkesi Türkiye’nin düşmanı  olarak görmek,  bu anlayışın en belirgin özelliği. Tüm sınırlarınızdaki devletlerle düşmansınızdır.

Ve tüm dünya sizin aleyhinizdedir!…

O zaman siz, ister istemez  bir savunma mekanizması içinde yaşamak zorunda kalırsınız ve  neyiniz var, neyiniz yoksa hepsini bu alana  dökersiniz.

 

Öte yandan yetişmekte olan kuşaklarınızı da bu anlayış içinde yetiştirerek,  salt  sizden başka kimsenin dostunuz olmadığını, olamayacağını  onlara da bir iyice kavratırsınız. Onlar da yaşamlarını bu çizgide geliştirirler…

 

Türkiye,  bugüne  bu anlayış içinde geldi…

 

Şimdi AB ile yeni bir dönem başlıyor.

Bu dönem  bu çatışmacı anlayışın değil yarışmacı anlayışın geçerli olduğu bir dönemdir.

İnsanlar ve toplumlar birbirleriyle yarış halinde olmak; bilim ve teknolojinin gösterdiği yönde gelişmek ve çaba harcamak zorundadırlar. Herkes  yeteneği ölçüsünde  gelişme ve ilerlemeye katkıda bulunacak ve mutlu olmayı bu yola tadacaktır.

 

 

Okullar bu anlayışın geçerli olduğu bir eğitimi vermekte ve yeni kuşaklar yetiştirmektedir.

Artık muhalefet, örneğin AB kapılarının açılmasına  sevineceği yerde,  bu başarıyı  yerden yere vurmak için  ve karşısındaki iktidarı düşman gibi görmeyecek,  onunla yarış edebileceği alanlarda  karşılaşmayı seçecektir.

 

Dünyada geçerli olan bir yapılanma var: küreselleşme…

Bu  olguyu inkar etmek,  aklın alacağı bir şey değil.

Sermaye, emek, bilgi  olabildiği kadar  küreselleşirken ve bu küreselleşmenin içinde yaşarken ona karşı çıkmanın bir mantığı  yok. Yapılması gereken ona teslim olmak değildir elbette. Yapılması gereken, ondan nasıl yararlanılacağının araştırılarak uygulanmasıdır.

 

Küreselleşme 21.yy.ın bir gerçekliği olarak yaşanıyor artık.

 

Küreselleşmenin bir başka yansıması,  ulusların  güçlerini birleştirerek savaşı uzaklaştırmak ve barışı öne çıkarmaktır.

AB bu boyutun bir uzantısıdır.

Onun içinde yer alarak,  olanakları ve olanaksızlıkları paylaşmak ve böylece savaşlara neden olan  yoksulluk ve yoksunlukların önüne geçmek…

Ortaçağda geçerli olan  etnik ve  inanca dayalı  ayrımcılıklara  hiç dönüp bakmadan  barış içinde yaşamayı sonsuzlaştırmak…

 

Böyle bir ortam içinde  bilim ve teknolojinin getirdiği olanakları kullanarak birbiriyle yarışan bireyler ve onların oluşturduğu toplumlar kurmak…

 

3 Ekimle gelen, bunlar olacaktır.

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>