Muhsin Şener Rotating Header Image

Sağ Muhalefet

Türkiye 55 yıldır sağ partiler eliyle yönetilmektedir. Başka bir değişle  1950 den bu yana sol iktidara hiç gelememiştir. Halen de sağ  bir parti  tek başına iktidardadır.   CHP  muhalefette bulunuyor. Mecliste grubu olan tek parti de odur.

 

Erkan Mumcu’nun  AKP’den ve Bakanlıktan istifası ile  kamuoyunun yabancısı olmadığı bir yeni durum tekraren gündeme sokulmaya çalışılıyor. CHP muhalefeti  yerine  bir sağ muhalefet  örgütlemek… Hasan Bülent Kahraman  böyle bir muhalefeti  “görünü modernizmi” olarak tanımlıyor (Radikal,25.2.2005). İlginç bir tanımlama… Gerçekten  sağ bir iktidarın sağ bir muhalefeti salt bir  biçimsel modernlik ve salt bir görünümden ileri bir anlam taşıyabilir mi?

Böyle bir yapaylık oluşturulmaya mı çalışılıyor?

 

İktidar partisi  kendini ‘muhafazakâr’ olarak tanımlıyor. Dayandığı taban  muhafazakâr bir tabandır. Hatta  bu taban  Milli Görüş çevresinde halkalanmış olan  bir tabandır aslında. AKP’nin üst yönetiminde bulananların   milli görüşçü olmadıklarını  söylemlerinden ötürü kendilerine  değişip dönüşen bir parti olarak bakılıyor. Ne ki taban aynı tabandır.

 

Oluşturulması ufukta görünen sağ muhalefetin tabanı da sağ olacak değil mi? Sol tabanlı bir sağ muhalefet olamayacağına göre  yeni muhalefetin tabanı da sağ olacak doğal olarak.

 

Türkiye’de  AKP iktidarı ile birlikte bir  muhafazakârlık oluştu. İslam’ın  duyarlıkları somut olarak ortaya çıktı. Kentlerdeki burjuva bu somutlaşmadan  rahatsızlık duymaya başladı. Sağ muhalefetin  uç verdiği ve dayattığı verimli toprak  işte bu rahatsız  kentli kitlesidir. Bunlar,  kentleri saran gecekondulardaki yoksulların  giderek sol ile olan organik bağlarını pekiştirebileceklerini düşündüklerinden, en azından  bu durumdan kuşku duyduklarından,  denenmiş  bir sağ muhalefet eliyle iktidara  egemen olmayı istiyorlar.

Tüm bu nedenler bir sağ muhalefeti  örgütlemeyi getirebilir.

 

Ancak,  Türkiye’nin bugünkü koşullarında sağ değil sol bir muhalefetin örgütlenip güçlenmesi bir zorunluluk olarak görünüyor. Çünkü sol, demokrasinin sınırlarını genişletmek ve onu derinleştirmek gibi önemli ve  tarihsel bir görev yüklenmiştir. Küreselleşmenin  estirdiği  rüzgârın etkisiyle örneğin piyasa ekonomisinin  kurallarını  tıpkı bir sağ parti gibi  uygulamaktan yana olmak  ve o doğrultuda  politikalar geliştirmek,  demokrasinin  ne  genişlemesine ne de  derinleşmesine yardımcı olacaktır. Salt  sermaye sahiplerinin  sermayelerini  arttırmalarını sağlarken  yoksulların yoksulluklarının  daha çok artmasına ve  derinleşmesine yardım etmiş olacaktır. Küreselleşmenin birinci dalgası sırasında  hem zenginliğin hem de yoksulluğun  paylaşılmasından söz edilmesi ve ardından  bugünkü durumun ortaya çıkması bunu  ne güzel açıklıyor. O nedenledir ki bu yöndeki bir muhalefetin  örneğin AKP karşısında  tercih edilecek bir yanı olamayacaktır.

 

Süleyman Seyfi ÖĞÜN,  Türk Politik Kültürü ( Alfa Yayınları, 2.baskı, İst. 2004) adlı yapıtında bu konuya ışık getiren şunları söylüyor:

“ Türk merkez sağı, maneviyat ve mukaddesat retorikleriyle  süslü bir  ‘müminler cemaati’, merkez sol ise  Cumhuriyetin kurucu  ideolojik ilkeleri  etrafında birleşen ve bunları  ‘dogmalaştıran bir uyumlu  yurttaşlar cemaati’ çerçevesinde …….merkez sağ  yurttaş ile mümin arasında, merkez sol da  yurttaş kavramını en pasif  anlamıyla  tanımışlardır.” (s.22-23)

 

Bu yapılanmaların  sürekli dikkatte tutulması gerektiğini düşünüyorum.

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>