Muhsin Şener Rotating Header Image

Fransa ve Avusturya’nın Halk Oylaması Tehdidi

Fransa ve Avusturya , Türkiye’nin  AB’ye girmesini, halklarına soracaklarını söylüyorlar.

Bu çıkış, AB’ye girmek istemeyen kesimlerin  çok işine yaramış görünüyor. Şimdiden,  “görüyor musunuz bunlar bizi almayacaklar. Baksanıza halk oylamasına gideceklermiş!…” gibi açıklamalarla düşüncelerini güçlendirmeye çalışıyorlar.

 

Bu konuya, birkaç ayrı noktadan bakmakta yarar var.

 

Böyle karşı çıkmalara kulak asmak, öncelikle kendimize olan güvenimizi yitirmeyi, ya da kendimize hiç güvenmediğimizi gösterdiğini unutmamalıyız.

 

AB, yaygın bir deyişle, bir siyasal ve ekonomik  kulüp. Biz bu kulübe gime arzumuzu  ifade etmişiz.

Kulüp, giriş koşullarını  yerine getirmemiz için bize bir zaman da vermiş. Biz şimdi bu aşamada bulunuyoruz.

Giriş koşulları arasında, eski üyelerin  onayını almak da var. Bu eski üyeler isterlerse kendi halklarına,  bu konuda ne yapmaları gerektiğini  sorma ve alacakları sonuca göre davranma hakkına sahipler.

Fransa ile Avusturya’nın yapacaklarını söyledikleri şey, işte bu…

 

AB’ye başvururken bu durum biliniyordu…

Bu nedenledir ki konu, bizi tedırgin etmemeli.

 

Öte yandan, örneğin Fransa’nın böyle bir yol izleyeceğini söylemesini anlamak Türkiye\ Türk halkı olarak çok zor!…

 

18.yy’dan beri ve Tanzimattan bu yana gerek Osmanlı zamanında ve gerekse  Cumhuriyetle birlikte  modernleşmenin örneği olarak  halkın önüne hep Fransa konmuştur. 70’li yıllara gelinceye kadar Fransa’nın bu örnekliği sürmüştür. 30’lu, 40’lı yıllarda, okullarımızda okutulan  Fransızca ders kitaplarının ciciliği ve kalitesini hala anımsıyorum. “Mösyö Sögen’in Keçisi”ni hala anımsıyorum. Kıtaptaki resmlerin temiz ve çok parlak baskısı, oralardaki yaşama karşı bir özlemi kamçılıyordu sanki. Temiz pak insanlar, tertemiz ve bakımlı sokaklar ve çarşılar…..özendiriyordu.

 

Bunları oryantalist  açıdan görüp değerlendirme düşüncesine  hiç sapmadık. Hatta böyle  düşünmek hiç aklımzın köşesinden bile geçmedi diyebilirim.

Çünkü Fransızca öğrenmek istiyorduk.Bizi bu istek yönlendiriyordu. Tıpkı 1950’den sonra ve bu son yıllardaki ingilizce öğrenme furyası gibi…

 

Salt bununla da kalmayarak romanda, şiirde, resimde, müzikte, teknolojide ve bilimin tüm dallarında yenilik  ve ilerlemeleri hep ordan almaya devam ettik.

Eğitim sitemimiz, yönetm sitemimiz…..hep oradan alınmıştır.

 

Türkiye, Batı’ya açılırken Fransayı hiçbir kısıt altında olmadan alırken, şimdi böyle bir durumla mı karşı karşıya olmalıydı?

Tabii şaşırtıcı bir durmdur bu!

Bu incitici ortamın altında,  yakın zamanın politikalarının ve esmekte olan siyasi havanın yattığını bilmeliyiz….

 

Fransa’nın halkoylamasına gideceği tarihe  daha en az 10-15 yıl var.

Siyasetin, bir günü bile çok önemli ve çok şeyin değişmesine yetebiliyor…

O zamana  kadar Türkiye, belki de AB’ye girme ihtiyacını duymayacak hale gelecek…

O zamana kadar dünya ortamı çok değişebilecektir.

 

O nedenledir ki, Fransa’nın bu çıkışı moralimizi bozmamalıdır.

 

Avusturya ise biraz farklı bir durumdadır.

 

Türklerin  “Viyana Kapıları”na dayanmaları  söylemi, Avusturya ile ilişkidir…

Viyana kuşatmasında, Viyana’nın çeşitli yerlerine  düşmüş olan  gülleleri bile, olduğu gibi ve olduğu  yerde koruyorlar Avusturya’lılar.  Bu durum, onların  duygusallıklarını  dipdiri tutmaya yaramış anlaşılan…

Böyle bir duygusallık içinde  söylenmiş sözlerdir Avusturya’nın sözleri…

 

Ulusların kendi tarihleriyle soğukkanlılıkla yüzleşmeleri beklenir. O hesaplaşma gerçekleştirilemezse o zaman  ‘yurtta ve dünyada barış!…”tan söz edemezsiniz.

Çanakkale’de  can veren ve şehit mehmetçiklerle koyun koyuna yatan  yabancı  askerler için Atatürk’ün söylediği sözler bu bakımdan çok anlamldır.

 

Örneğin Yenizelanda’lıların da  her yıl,  Çanakkale’de özel olarak dedelerini anmaya gelmelerinin bir devlet görevi olarak yürütülmesinin, bu konuda gösterilebilecek örnek bir tutum olduğunun altını kalınca çizmeliyiz.

 

Sonuç olarak, Fransa ve Avusturya’nın AB’ ye girişimiz konusunda halkoylamasına başvuracakları söylemi, moralimizi bozmamalıdır.

 

Türkiye, ne kadar AB’ye  ihtiyaç duyuyorsa, AB’de o kadar Türkiye’ye muhtaçtır.

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>